14 ought, should, must, have to, need'in
zorunlukta kullanılması
139 ought: biçimler
ought, anlam yüklü bir yardımcı fiildir (modal) (Bk: 107 B). Aynı biçim şimdi ve gelecek için kullanılır; kendinden önce geçmiş zaman yapısında bir fiil varsa ya da arkasından bir mastar geliyorsa geçmiş için de kullanılabilir:
I ought to write to him today/ tomorrow. : Ona bugün/yarın (mektup) yazmam gerekir.
I knew I ought to write to him. : Ona yazmam gerektiğini biliyordum.
She said I ought to write. : Yazmam gerektiğini söyledi.
I know/ knew that I ought to have written. : Yazmam gerekirdi, biliyorum/biliyordum.
Olumsuz: ought not/ oughn't
Soru: ought I?, vb.
Olumsuz soru: ought I not/ oughtn't I? vb.
ought tam mastarı alır; bunu öğrencilere anımsatmak için bazen bu sözcükten ought to olarak söz zedilir.
ought'lu sorular ya da görüş bildirmeler should'la yanıtlanabildiği gibi, bunun tersi de olabilir:
You ought to put in central heating. ~ Yes, I suppose I should. : Merkezi
ısıtma sistemi koymanız gerekir. - Evet, öyle.
140 should: biçim
should da anlam yüklü bir yardımcı fiildir (modal).
ought'ta olduğu gibi aynı biçim şimdi ve gelecek için kullanılır; kendisinden
önce geçmiş zaman yapısında bir fiil olduğu zaman geçmişte de kullanılabilir.
Yukarıdaki örneklerde ought'un yerine should kullanılabilir. Olumsuz: should not/ shouldn't
Soru: should I? vb.
Olumsuz soru: should I not/shouldn't I? vb.
should'dan sonra çıplak mastar gelir.
Zorunluk için kullanılan should ve ought normal olarak aynı anlama sahiptir, fakat should, daha yaygın olan biçimdir.
Konuşmada should/ ought to yalnız başlarına kullanılabilir, burada mastar söylenmez, anlaşılır:
You should paint/ought to paint your door. ~ Yes, Iknow Ishould/I know I ought to. : Kapını boyamaksın. ~ Evet, biliyorum.
141 ought/ should’ un must ve have to ile karşılaştırılması
A Kullanımdaki ayrımlar
1 ought/ should, öznenin zorunluk ya da görevini:
You should send in accurate income tax returns. : Doğru vergi iadelerini göndermen gerekir.
ya da doğru, sağduyulu bir eylemi belirtmek için kullanılır :
They shouldn't allow parking here; the street is too narrow. : Burada park yapılmasına izin vermemeliler; cadde çok dar.
The word is spelt wrongly. There should be another 's'. : Sözcük yanlış yazılmış; bir 's' daha olması gerekir.
Burada ne must'ta olduğu gibi konuşanın yetkinliği, ne de have to'da olduğu gibi dışarıdaki birinin yetkinliği (Bak: 145) söz konusudur. Daha çok, vicdan ya da sağduyu sorunudur:
PIANIST TO PUPIL: You must practise at least an hour a day.
PUPIL TO MUSICAL FRIEND: I have to practise an hour a day!
MUSICAL FRIEND: You ought to/should practise for more than an hour. :
PİYANİST ÖĞRENCİSİNE: En az günde bir saat çalışmalısın.
ÖĞRENCİ MÜZİKLE İLGİLENEN ARKADAŞINA: Günde bir saat çalışmak zorundaymışım!
MÜZİKLE İLGİLENEN ARKADAŞ: Bir saatten fazla çalışman gerekir.
2 ought/ should ile must ve have to arasındaki bir başka ayrım da must ve have to'nun normal olarak bize zorunluğun yerine getirilmekte olduğu ya da getirileceği izlenimini vermesidir. Bu durum özellikle birinci şahıs için geçerliyse de çoğu kez öteki kişiler için de söz konusu olmaktadır. Ought/ should'da zorunluğun ille de yerine getirilmekte olduğu ya da getirileceği yolunda bir izlenimimiz yoktur.
Bir sürücü, I ought to/ should go slowly here; it's a built-up area ([Aslında] Burada yavaş gitmem gerekir; burası, oturma bölgesi) derse genellikle, yavaş gitmeyeceğini belirtmek istemektedir. Gerçekten yavaş gitmek niyetindeyse, / must go/I have to go/I will have to go slowly here (Burada yavaş gitmeliyim/gitmek zorundayım/zorunda kalacağım) der.
Aynı biçimde birisi We must have a party to celebrate your engagement (Nişanını kutlamak için bir parti vermeliyiz) diyorsa, arkadaşları haklı olarak bir partinin verileceğinden emindir. Fakat We should have a party ...(... bir parti vermeliyiz) derse partinin verileceği o kadar kesin değildir. Ses tonu ya da yüz ifadesi, partinin verilemeyeceğini de gösterebilir.
B Kullanımdaki benzerlikler
1 should (ought olmaz), resmi duyurularda ve bilgi içeren kâğıtlarda vb. kullanılabilir:
Candidates should be prepared to answer questions on ... : Adaylar, . . .konusunda soruları yanıtlamaya hazır olmalıdırlar.
Intending travellers should be in possession of the following documents . . . : isteyen gezginlerin yanlarında şu belgeleri bulundurmaları gerekir .. .
On hearing the alarm bell, hotel guests should leave their rooms . . . : Alarm zilini duyduklarında oteldeki konuklar odalarından çıkıp . . .gerekir.
Burada herhangi bir anlam değişikliği olmadan must kullanılabilir, fakat should zorunluğu daha yumuşak biçimde ifade eder.
2 ought ve should, öğüt ifade edebilir:
You ought to/should read this. it's very good. : Bunu okuman gerekir. Çok iyi.
Fakat daha vurgulu öğüt için must daha iyidir:
You must read this. it's marvellous! : Bunu okumalısın. Harika!
142 ought/ should'un süreklilik mastarıyla kullanılması
ought/ should süreklilik mastarıyla birlikte öznenin ya zorunluklannı yerine getirmediğini ya, saçma-sapan, pervasızca, vb. davrandığını ya da akla yatkın, basiretli vb. davranmadığını belirtir:
He ought to be studying for his exam. He shouldn't be spending all his time on the beach. : (Sınavlarına çalışıyor olması gerekir; Bütün zamanını kumsalda geçiriyor olmaması gerek.) Sınavlarına çalışması gerek. Bütün zamanını kumsalda geçirmemeli.
We should be wearing seat belts. : Emniyet kemerlerimizin takılı olması gerekir. (Ama takmıyoruz.)
I shouldn't be telling you this. it's supposed to be a secret. : (Bunu sana anlatıyor olmamam gerekir.) Aslında bunu sana anlatmamam gerekir. Bunun sır olması gerekiyordu.
143 ought/ should'un -miş'li mastarla kullanılması
Bu yapı, yerine getirilmemiş bir zorunluk ya da ihmal edilmiş akla yatkın bir davranışı ifade etmekte kullanılır. Olumsuzda, geçmişteki yanlış ya da akılsızca bir davranışı ifade eder.
You ought to have told him that the paint on that seat was wet. : Oturduğu yerdeki boyanın taze olduğunu ona söylemeliydin.
You should have turned his omelette; he likes it turned. : (Omletini ters yüz etmeliydin; omletini ters-yüz edilmiş olarak sever.) Omletinin her iki yüzünü de kızartmalıydın. Omleti böyle sever.
They ought to have stopped at the traffic lights. : Trafik ışıklarında durmalıydılar.
She shouldn't have opened the letter; it wasn't addressed to her. : Mektubu açmamalıydı; ona gönderilmemişti.
The Emergency Exit doors shouldn't have been blocked. : Acil çıkış kapılarının önü kapatılmamalıydı.
144 must ve have to: biçimler
A must
must anlam yüklü bir yardımcı fiildir (modal) (Bak: 107 B). Şimdi ya da gelecekte kullanılır:
Olumsuz: must not/mustn't
Soru: must I? vb.
Olumsuz soru: must I not/mustn't I?
Geçmiş zamanı had to ile karşılanır. must yalın mastar alır.
Zorunluk ya da vurgulu öneri ifade eder:
FATHER: You must get up earlier in the morning. :
BABA: Sabahleyin erken kalkmalısın, (zorunluk)
You must take more exercise. Join a sguash club. : Daha çok spor yapmalısın. Bir skuaş klübüne katıl. (squash: Duvardan dönen topa vurularak oynanan iki kişilik bir tür tenis.) (öğüt)
B have to
Zorunluk Zorunluğun
bulunmayışı
Konuşanın Dışarıdaki
yetkinliği yetkinlik
Gelecek must shall/ will have to shan't/vton't have to
Şimdi must have to* don't/doesn't have to*
have (got) to* haven't (got) to*Geçmiş had to had to didn't have to
hadn't got to
•Aşağıda C'ye bakınız.
C Yıldızlı have to biçimleri arasındaki ayrım
have to (got'sız) ve olumsuz biçimi don't/ doesn't have to, alışkanlık türü eylemlerin doğru biçimleridir, ancak bireysel eylemler için de kullanılabilir. Amerikan İngilizcesinde yaygındır.
have (got) to ve haven't (got) to, yalnızca bireysel eylemler içindir:
TOM: I have to go to work every day except Sunday. But I don't have to work a full day on Saturday.: TOM: Pazar dışında her gün işe gitmek zorundayım. Fakat Cumartesileri tam gün çalışmak zorunda değilim.
Fakat Pazar günü şöyle der:
I'm glad I haven't (got) to go to work today ya da I'm glad I don't have to go to work today. : iyi ki bugün işe gitmek zorunda değilim.
Geçmişte didn't have to, geçmişteki alışkanlık türü eylemler için de bireysel eylemler için de kullanılabilir.
hadn't (go) to daha çok bireysel eylemler için kullanılır. didn't have to genelde daha çok kullanılan biçimdir.
Olumludaki have to zorunluk ifade eder.
Olumsuzdaki have to, zorunluğun bulunmayışım ifade eder. Bu, need not, don'ı
need vb. ile de ifade edilebilir. (Bak: 149)
145 Olumluda must ve have to arasındaki ayrım
A must, konuşanın ortaya koyduğu zorunluğu ifade eder:
MOTHER: You must wipe your feet when you come in. :
ANNE: İçeri girerken ayaklarını silmelisin.
have to, dışarıdan gelen zorunluğu ifade eder:
SMALL BOY: I have to wipe my feet every time I come in. : Her içeri girişimde ayaklarımı silmem gerekiyor(muş).
B İkinci şahıstan örnekler:
1 Konuşanın yetkinliği:
MOTHER: You must wear a dress tonight. You can't go to the opera in those dreadful jeans. : ANNE: Bu gece bir elbise giymelisin. Operaya o korkunç kot pantolonla gidemezsin.
EMPLOYER: You must use a dictionary. I'm tired of correcting your spelling mistakes. : İŞVEREN: Bir sözlük kullanmalısın, (yaptığın) yazım hatalarından bıktım.
DOCTOR: You must cut down on your smoking. : DOKTOR: Sigarayı azaltmalısın.
2 Dışarıdan gelen zorunluk
You have to wear a uniform on duty, don't you?: Nöbetteyken üniforma giymek zorundasın, değil mi?
You have to train very hard for these big matches, I suppose. : Bu büyük maçlar için sıkı antrenman yapmak zorundasınızdır herhalde.
You'll have to get up earlier when you start work, won't you?: İşe başlayınca daha erken kalkmak zorunda kalacaksın, değil mi?
You'll have to cross the tine by the footbridge. : Hattı üst geçitten geçmek zorunda kalacaksın.
C Üçüncü şahıs örnekleri
Burada must daha çok yazılı emir ve talimat için kullanılır:
RAILVVAY COMPANY: Passengers must cross the tine by ihe footbridge.: DEMİRYOLU ŞİRKETİ: Yolcular hattı üst geçitten geçmelidirler.
OFFICE MANAGER: Staff must be at their desks by 9.00. : BÜRO MÜDÜRÜ: Memurlar saat 9.00'da masalarında olmalıdırlar.
REGULATION: A trailer must have two rear lamps. : YÖNETMELİK: Bir traylerde iki arka lambası bulunmalıdır.
Bir başka kişinin zorunluklarını bildirir ya da bunlara ilişkin yorum yaparsak have to kullanırız:
In this offıce even the senior staff have to be at their desks by 9.00. : Bu büroda kıdemli memurlar bile saat 9.00'da masalarında olmak zorundadır.
She has to make her childern's clothes. She can't afford to buy them. : Çocuklarının giysilerini kendisi dikmek zorunda. Bunları satın almaya gücü yetmiyor.
They'll have to send a diver down to examine the hull. : Gövdeyi gözden geçirmek için aşağıya bir dalgıç göndermek zorundalar.
Yukarıda have to yerine must kullansak, konuşanın bu eylemleri emretme yetkisine sahip olduğunu belirtmiş oluruz.
Ancak konuşan bir zorunluğa katılmaktaysa:
A driver who has knocked someone down must stop. : Birine çarpan bir sürücü durmalı. (Konuşan, durmanın sürücü için bir zorunluk olduğuna inanmaktadır.)
ya da bir konuya çok inanıyorsa must kullanılabilir:
Something must be done to stop these accidents. : Şu kazaları durdur mak için birşeyler yapılmalı.
D Birinci şahsa örnekler:
Birinci şahısta must'la have to arasındaki ayrım daha az önemlidir; çoğu durumda her ikisi de kullanılabilir'.
TYPISTT: I must/ I will have to buy a dictionary. : DAKTİLO KIZ: Bir sözlük almalıyım/almam gerekecek.
PATIENT: I must/have to/will have to cut down on my smoking. :
HASTA: Sigarayı azaltmalıyım/azaltmam gerekiyor/gerekecek.
Ancak alışkanlık türünden eylemler için have to daha iyidir:
I have to take two of these pills every day. : Her gün bu haplardan iki tane almam gerekiyor.
Zorunluk acilse ya da konuşana önemli görünüyorsa, o zaman da must daha iyidir:
I must tell you about a dream I had last night. : Sana dün gece gördüğüm bir düşü anlatmalıyım.
Before we do anything I mustfınd my cheque book. : (Herhangi bir şey yapmamızdan önce) Herhangi bir şey yapmamız için önce çek defterimi bulmalıyım.
E Başka örnekler (bütün şahıslar)
You must come and see us some time. : (Bir gün gelip bizi ziyaret etmelisiniz.) Bir gün bizi ziyarete gelmelisiniz. (Bu, söz arasında yapılacak çağrıyı ifade etmenin oldukça yaygın bir yoludur.)
The children have to play in the street till their parents come home. : Anneleri babalan eve gelinceye dek çocuklar caddede oynamak zorundalar. This sort ofthing must stop! : Bu tür şeylere (saçmalıklara) bir son verilmeli. (Konuşan ya yetkindir ya da buna çok inanmaktadır.)
You must write to your uncle and thank him for his nice present.: Amcana/Dayına telefon edip (bu) nazik hediyesinden dolayı ona teşekkür etmelisin.
If there are no taxis we'll have to walk. : Taksi yoksa yürümek zorundayız/zorunda kalacağız.
If your father was a poor man you'd have to work. : Baban yoksul bir adam olsa çalışmak zorunda kalırsın.
We have to walk our dog twice a day. : Köpeğimizi günde iki kez yürüyüşe çıkarmak zorundavız.
NOTICE IN SHOP WINDOW: Closing dovm sale! Everything must go!: VİTRİN DUYURUSU: (Kapanış nedeniyle indirimli satış! Her şey gitmeli!) Kapanma dolayısıyla indirimli satışlar! Her şey tükenmeli!
F Geçmişteki zorunlukla ilgili olumlu cümleler: had to
Burada konuşanın yetkinliği ile dışandan gelen yetkinlik arasındaki ayrım ifade edilemez. Tek bir biçim vardır: had to:
I ran out of money and had to borrow from Tom. : Parasız kalıp Tom'dan ödünç almak zorundaydım/zorunda kaldım.
You had to pay duty on that, I suppose? : Ona (gümrük) vergi(si) ödemek zorunda kaldın/zorundaydın herhalde.
There were no buses so he had to walk. : Taksi yoktu, dolayısıyla yürümek zorundaydı/ zorunda kaldı.
146 Şimdi ve gelecekte need not ve must not
need not şimdi ve gelecek için kullanılabilir. Bütün kişiler için aynı biçime sahiptir. (Bak: 148)
need not, zorunluğun bulunmayışını ifade eder. Konuşan, bir eylemin yerine getirilmemesine izin vermekte ya da bazen yalnızca eylemin gerekli olmadığını belirtmektedir:
EMPLOYER: You needn't make two copies. One will do. : İŞVEREN: İki nüsha çıkarmak zorunda değilsin/İki nüsha çıkarman gerekmez. Bir nüsha da işimizi görür.
Give them this cheque. They needn't send me a receipt. : Onlara bu çeki ver. Bana makbuz göndermek zorunda değiller. You needn't change (your clothes). Just come as you are. : Elbiselerini değiştirmen gerekmez. Olduğun gibi gel.
must not, konuşanın ortaya koyduğu olumsuz bir zorunluğu (yasağı / Ç.N.) ya da çok vurgulu bir öğüdü ifade eder:
You mustn't repeat this to anyone. : Bunu kimsenin yanında yineleme. NOTICE IN SHOP: Staff must not smoke when serving customers. : DÜKKÂNDA DUYURU: Çalışanlar, müşteriye hizmet sırasında sigara içmemelidir.
You mustn't leave your car unlocked. This place is full of thieves. : Arabanı kilitlemeden bırakmamalısın. Bu yöre hırsızlarla dolu.
147 Şimdi ve gelecekte need not, must not ve must
DOCTOR: You needn't go on a diet; but you must eat sensibly and you mustn't over eat. : Rejim yapman gerekmez, ama doğru dürüst şeyler yemelisin; aşırı da yememelisin.
ZOO NOTICE: Visitors must not feed the animals. : HAYVANAT BAHÇESİNDE DUYURU: Ziyaretçiler hayvanlara yiyecek vermemelidir.
RAILWAY NOTICE: Passengers must not walk on the line. : DEMİRYOLLARI DUYURUSU: Yolcular raylar üzerinde yürümemelidirler. You mustn't drive fast. There is a speed limit here. : Hızlı sürmemelisin. Burada hız sınırlaması var.
You needn't drive fast. We've plenty of time. : Hızlı sürmek zorunda değilsin. Bol bol zamanımız var.
You needn't strike a match. I can see well enough. : Kibrit çakmak zorunda değilsin. Yeterince iyi görüyorum.
You mustn't strike a match. This room is full of gas. : Kibrit çakmamalısın. Oda gaz dolu.
SCHOOL NOTICE: The lifts must not be used during Fire Drill.: OKUL DA DUYURU: Yangın denemesi sırasında asansörler kullanılmamalıdır.
You mustn't wear that dress again. You look terrible in yellow.: O elbiseyi bir daha giymemelisin. Sarı giysilerle berbat görünüyorsun.
TEACHER: You needn't read the whole book but you must read the first four chapters. : ÖĞRETMEN: Bütün kitabı okumak zorunda değilsiniz ama ilk dört bölümü okumalısınız.
You must cut down that dead tree or it will fall on your house. : Şu kurumuş ağacı kesmelisiniz, yoksa evin üstüne devrilir.
DOCTOR: You mustn't take more than two of these pills at once. Three might be fatal. : DOKTOR: Bu haplardan bir kerede iki taneden fazla almamalısın. Üç tanesi öldürücü olabilir.
DOCTOR (to patient's wife): If the pain has gone he needn't take any more of these. : DOKTOR: Ağrı geçerse artık bunlardan alması gerekmez.
148 need: biçimler
A need hem yardımcı, hem de sıradan bir fiil olabilir. Yardımcı fiil olarak anlam yükü olan yardımcılara yarı-yarıya benzer (semi-modal). Hem onların, hem de 'sıradan fiiller'in yapısına sahiptir. Anlam yüklü yardımcı (modal) olarak biçimleri, bütün şahıslar için şimdiki zamanda, gelecekte ve dolaylı aktarımda need veya need not/ needn't dır. (Aşağıda C'ye bakınız.)
Soru: need I? vb.
Olumsuz soru: need I not/needn't I? vb.
Yukarıdaki gibi çekilen need, yalın mastarı alır.
B Yardımcı fiil olarak need, olumsuz bir cümle ya da bir soru cümlesinden önce olumsuz ya da soruyu olumlu cümleye dönüştüren bir ifade bulunmadıkça olumluda pek kullanılmaz:
I needn't wear a coat veya I don't suppose I need wear a coat. : Ceket giymek zorunda değilim ya da ceket giymek zorunda olduğumu sanmıyorum.
Need I tell Tom? ya da Do you think I need tell Tom? : Tom'a söylemek zorunda mıyım? ya da Tom'a söylemem gerekir mi dersin?
Ne var ki, oldukça resmi Ingilizcede bazen hardly/ scarcely ya da only ile bazen kullanılır:
I need hardly say how pleased we are to welcome Mr X. : Mr X'i ağırlamaktan nedenli mutlu olduğumu söylemeye bilmem gerek var mı? (I needn't say. : Söylemek zorunda değilim.)
You need only touch one of the pictures for all the alarm bells to start ringing. : Bütün alarm zilerinin çalması için (yalnızca bir resme dokunman gerekir) bir zile dokunman yeter.
C Dolaylı aktarımda needn't, değişmeden kalabilir:
'You needn't pay till the 31st' he says/said. : '31'ine kadar ödemek zorunda değilsin', diyor/dedi. =
He says/said I needn't pay till the 31st. : 31'ine kadar ödemek zorunda olmadığımı söyledi. (Ayrıca bak: 325 C.)
D need, aşağıda 149'da gösterildiği gibi, sıradan bir fiil olarak da çekilebilir. Bunun karşılığı olan have to biçimleri de gösterilmiştir. Soru biçimleri için bak: 151.
will/shall, do/does vb. ile çekilen need, tam mastarı alır ve bazen bu yapıdan need to olarak söz edilir.
149 Zorunluğun bulunmayışı: Biçimler
Konuşanın yetkinliği Dıştaki yetkinlik
Gelecek need not shan't/ won't need to
shan't/ won't have to
Şimdi need not don't/ doesn't need to
don't/ doesn't have to
haven't/ hasn't got to
Geçmiş didn't need to
(Bak: 150 B) didn't have to
hadn't got to
Ancak, dolaylı aktarımda needn't için yukarıda 148 C'ye bakınız. shan't/won't need to = shan't/vton't have to don't/doesn't need to = don't/doesn't have to
didn't need to = didn't have to (Ancak didn't have to, daha yaygın olan biçimdir.)
Tablodan görüleceği gibi haven't/hasn't got to ve hadn't got fo'nun need karşılıkları yoktur.
150 need not ile öteki biçimler arasındaki ayrım
A 1 Daha önce belirtildiği gibi need not, konuşanın yetkinliğini ya da öğüdünü bildirir:
You needn't write me another cheque. Just change the date and initial it. : Bana yeni bir çek yazmak zorunda değilsin. Yalnızca tarihi değiştirip parafını at.
I'm in no hurry. He needn't send it by air. He can send it by sea. : Acelem yok. Uçakla göndermek zorunda değil. Gemiyle yollayabilir.
You needn't do it by hand. I'll lend you my machine. : Elle yapmak zorunda değilsin. Sana makinemi ödünç veririm.
You needn't call me Mr Jones. We all use first names here. : Bana Mr Jones demek zorunda değilsin. Burada hep küçük isimleri kullanırız.
COLLEGE LECTURER: You needn't type your essays but you must write legibly. : OKUTMAN: Denemelerinizi daktilo etmek zorunda değilsiniz ama okunaklı yazmalısınız.
2 Öteki biçimler dıştaki yetkinliği ifade eder:
Tom doesn't have to wear uniform at school. : Tom'un okulda üniforma giymesi gerekmiyor.
We don't have to type our essays but we have to write legibly. : Denemelerimizi daktilo etmek zorunda değiliz ama okunaklı yazmak zorundayız.
When I'm an old age pensioner I won't have to pay any more bus fares. : Yaşlılık sigortasını almaya başladığımda artık otobüse para vermek zorunda olmayacağım.
Ann hasn't got to go/doesn't have to go to this lecture. Attendance is optional. : Ann bu konferansa gitmek zorunda değil. Katılmak isteğe bağlı.
When I have a telephone of my own I won't have to waste time waiting outside these wretched telephone boxes. : Kendi telefonum olduğu zaman bu körolası telefon kulübelerinin önünde bekleyerek zaman yitirmek zorunda kalmayacağım.
Ann doesn't have to cook for herself. She works at a hotel and gets all hermeals there. : Ann kendi yemeklerini yapmak zorunda değil. Bir otelde çalışıyor ve her öğün yemeklerini otelden alıyor/otele veriyor.
3 Ancak bazen need not, won't/ don't need to ya da won't/ don't have to'ya bir seçenek oluşturmak üzere dıştaki yetkinliği ifade etmekte de kullanılabilir. Bu, özellikle birinci şahısta yaygındır:
I needn't type/I won't/don't have to type this report today. Mr Jones said that there was no hurry about it. : Raporumu bugün yazmak zorunda değilim/zorunda kalmayacağım. Mr Jones, bunun acele olmadığını söyledi.
Fakat need not'ı gelecekteki, alışkanlık türünden bir eylem için kullanmak olasılığı varsa da:
I'm retiring. After Friday I need never go to the office again. : Emekliye ayrılıyorum. Cumadan sonra hiç büroya gitmek zorunda değilim.
bunu şimdiki zamandaki alışkanlık türünden eylemler için kullanamayacağımıza dikkat ediniz:
I don't have to queue for my bus. I get on at the terminus. : Otobüsüme binmek için kuyruğa girmem gerekmiyor, ilk duraktan biniyorum.
(Burada need not kullanılamaz.)
B Geçmiş
Burada konuşanın yetkinliği ilk dıştaki yetkinlik arasındaki ayrım ortadan kalkar ve elimizde üç seçenek bulunur: didn't have to, didn't need to ve hadn't got to.
Bunlar arasında bir anlam ayrımı yoktur, fakat hadn't got to normal olarak alışkanlık türünden eylemler için kullanılmaz:
I didn't have to wait long. He was only a few minutes late. : Fazla beklemek zorunda kalmadım. Yalnızca birkaç dakika geç kaldı.
When he was at university, he didn't have to/need to pay any thing for his keep, for he stayed with his uncle. : Üniversitedeyken geçimi için para harcamak zorunda değildi, zira amcasının yanında kalıyordu.
151 Soruda must, have to ve need
Yetkinlik Dıştaki yetkinlik
sorma
Gelecek must I? vb. shall I/ we have to? shall I/we need to?
need I? vb. will he have to? vb. Will he need to? vb.
Şimdi must I? vb. do I/we have to? do I/we need to?
need I? vb. does he have to? vb. does he need to? vb.
have I/we (got) to?
has he (got) to? vb.
Geçmiş did he have to? vb.
did he need to? vb.
had he got to? vb.
Hem need? hem de must, konuşulan kişinin sözkonusu yetkin kişi olduğunu belirtir. Need?'de ayrıca, konuşanın olumsuz yanıt beklentisi gizlidir: Must I go, mother? (Gitmem şart mı, anne?) ve Need I go, mother? (Gitmem gerekiyor mu, anne?) aynı anlamdadır, fakat ikincisinde konuşan, annesinin No (Hayır) demesini beklemektedir. Need'in öteki soru biçimi olan do I need? vb. de aynı biçimde kullanılabilir. Şu olası yanıtlara dikkat ediniz:
Shall I have to go? ~ Yes, you will/No, you won't. : Gitmem gerekecek mi? ~ Evet, gerekecek/Hayır, gerekmeyecek.
Have I got to go? ~ Yes, you have/No, You haven't. : Gitmek zorundamıyım? ~ Evet (gitmek zorundasın) /Hayır (gitmek zorunda değilsin).
Does he have to go? ~Yes, he does/No, he doesn't. : Gitmek zorunda mı? ~ Evet (gitmek zonuda) / Hayır (gitmek zorunda değil.)
Need I go? ~Yes, you must/No, you needn't. : Gitmek zorunda mıyım? ~ Evet, gitmelisin/Hayır, (gitmen gerekmez).
Must I go? ~ Yes, you must/No, you needn't. : Gitmem şart mı? ~ Evet, şart/Hayır, gerekmez.
152 needn't + -miş'li mastar
Bu yapı, gereksiz olduğu halde gerçekleştirilen bir eylem için kullanılır. Dolayısıyla zaman, boşuna harcanmıştır:
I needn't have written to him because he phoned me shortly aftenvards.: Ona yazmam gerekmiyormuş, çünkü hemen sonra bana telefon etti. (Ama yazmış bulundum; böylece zamanım boşa gitti.)
You needn't have brought your umbrella for we are going by car. : Şemsiyeni alman gerekmezdi zira arabayla gidiyoruz. (Şemsiyeni gereksiz yere getirdin.)
He needn't have left home at 6.00; the train doesn't start till 7.30. : Evden saat 6.00'da çıkmam gerekmezdi; tren 7.30'dan önce kalkmıyor. (Dolayısıyla bir saat bekleyecek.)
153 needn't have (done)'ın didn't have/needn't (to do) ile karşılaştırılması
A needn't have done: zorunluk yoktu, ama eylem gerçekleştirildi (gereksiz olarak); dolayısıyla zaman boşuna harcandı:
You needn't have watered the flowers, for it is going to rain. : Çiçekleri sulaman gerekmezdi, zira [az sonra] yağmur yağacak. (Zamanını boşuna harcamışsın.)
You needn't have written such a long essay. The teacher only asked for 300 words, and you have written 600. : O denli uzun bir deneme yazmak zorunda değildin, öğretmen 300 sözcük istedi, sen ise 600 sözcük yazmışsın.
He needn't have bought such a large house. His wife would have been quite happy in a cottage. : O denli büyük bir ev satın almak zorunda değildi. Karısı kulübede de mutlu olabilirdi. (Para yitirimi.)
You needn't have carried all those parcels yourself. The shop would have delivered them if you had asked them. : Bütün o paketleri kendin taşıman gerekmezdi. İsteseydin mağaza bunları evine gönderirdi.
B didn't have/ need to do: zorluk bulunmamaktadır, dolayısıyla eylem de yoktur:
I didn't have to translate it for him for he understands Dutch. : Ona çevirmem gerekmedi zira Hollanda dilini anlıyor.
I didn't have to cut the grass myself. My brother did it. : Çimi ben kesmek zorunda kalmadım. Kardeşim bu işi yaptı, (zorunluk yoktu; eylem de)
Bazı kişiler didn't have to/ didn't need to'yu gerçekleştirilen eylemler için de kullanır. O zaman have ya da need genellikle vurgulanır: You didn't 'have to give him my name (Ona benim adımı vermek zorunda değildin), 'Ona benim adımı vermen gerekmiyordu ama adımı ona verdin' anlamına gelir. Fakat gereksiz bir eylem gerçekleştirildiği zaman needn't have + geçmiş zaman ortacı kullanılması önerilir:
You needn't have given him my name. : Ona adımı vermek zorunda değildin.
154 needn't, could ve should + -miş'li mastar
A needn't + -miş'li mastar, çoğu kez could + -miş'li mastarla birleştirilir. Bu birleşimin kullanılışı, en iyi, örneklerle gösterilebilir:
I wanted a copy of the letter, so I typed it twice ~ You needn't have typed it twice. You could have used a carbon. : Mektubun bir kopyasını istiyordum, onun için mektubu iki kez daktilo ettim. ~ İki kez daktilo etmen gerekmezdi. Karbon kâğıdı kullanabilirdin.
I walked up six flights of stairs. ~ You needn't have walked up;you could have taken the lift. : Altı kat merdiven çıktım. ~ Yürümen gerekmezdi; asansöre binebilirdin.
She stood in a queue to get an Underground ticket. ~ But she needn't have stood in a queue. She could have got a ticket from the machine. : Bir Metro bileti almak için kuyrukta bekledi. ~ Kuyrukta beklemesine gerek yoktu. Makineden bir bilet alabilirdi.
B needn't have ile should have'in karşılaştırılması
Should ya da ought to, yukarıda A'daki örneklerin tümünde need ya da could'un yerine kullanılabilir:
She shouldn't have stood in a queue. She should have got tickets from the machine.: Kuyrukta beklememeliydi. Makineden bir bilet almalıydı.
Fakat anlamda bir ayrım vardır:
She shouldn't have stood in a queue. (it was wrong or foolish of her to stand in a queue.): Kuyrukta beklememeliydi. (Kuyrukta beklemek yanlış ya da akılsızca bir işti.)
She needn't have stood in a queue. (it was not necessary to do this, but she did it.): Kuyrukta beklemesi gerekmezdi. (Bu gerekli değildi ama bekledi.)
shouldn't have'de bir eleştiri gizlidir. needn't have, eleştiri anlamım içermez.
155 'Require' (gereksinim duymak) anlamında sıradan fiil olarak need
149'da gösterildiği gibi need, sıradan bir fiil olarak çekilebilir. O zaman normal, kurallı biçimleri vardır, fakat şimdiki zaman biçimi yoktur.
to need, bir mastar ya da isim/ zamirden oluşan bir tümleçle kullanılabilir:
I need to know the exact size. : Tam ebadı bilmem gerekiyor.
How much money do you need? ~ I need £5. : Ne kadar para gerekiyor sana? ~ 5 sterlin gerekiyor.
to need, ayrıca şu tür cümlelerde edilgen mastar ya da isim-fiille birlikte kullanılabilir:
Your hair needs to be cut/needs cutting. : (Saçlarının kesilmeye gereksinimi var.) Saçlarının kesilmesi gerek.
The windows need to be washed/need washing. : Pencerelerin yıkanması gerek/yıkanmak istiyor.
Burada need yerine want + isimfiil de kullanılabilir:
Your hair wants cutting. : Saçların traş istiyor.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder