26 Eylül 2007 Çarşamba

Zarflar (Adverbs)

4 Zarflar (Adverbs)


28 Zarfların türleri

Hal: bravely (cesurca), fast (hızlı, hızla), happily (mutlu biçimde), hard (sıkı), quickly (çabucak), well (iyi (biçimde) (Bknz: 35)

Yer: by (yanında), down (aşağı), near (yakında), here (burada/buraya), there (orada/oraya), up (yukarı), (36)

Zaman : now (şimdi), soon (yakın zamanda), still (hala), then (o zaman/ondan sonra), today (bugün), yet (henüz) (37)

Sıklık: always (daima), never (hiç), occasionally (arada bir), often (sık sık), twice (iki kez) (38)

Cümle: certainly, definitely (kesinlikle), luckily (şans eseri), surely (kesinlikle/ herhalde) (40)

Derece: fairly (epey/oldukça), hardly (zar zor), rather (oldukça), quite (oldukça), too (çok), very (çok) (Aynı biçimde çevrilen sözcükler arasındaki ayrımları aşağıda bulacaksınız.) (41)

Soru: when? (ne zaman?), where? (nerede?), why? (niçin?) (60)

İlgi: when (ki o zaman), where (ki orada), why (ki bu nedenle)


Biçim ve kullanım

29 Zarfların ly ile oluşumu

A Birçok hal zarfı ve bazı derece zarfları, karşılıkları olan sıfatlara ly eklenerek oluşturulur:

final, finally immediate, immediately slow slowly
(son, sonunda) (acil, acilen) (yavaş, yavaşça)


Yazılış kuralları:

(a) Sondaki y i’ye dönüşür: happy, happily
(b) Sondaki e ly'den önce tutulur: extreme, extremely.
Kural dışı sözcükler: true, due, whole, truly, duly, wholly, olur.
(c) Sessiz + le ile biten sıfatlar e'yi atıp y alırlar:
gentle, gently simple, simply
good'un zarf biçiminin well olduğuna dikkat ediniz.

(d) ünlü + l ile biten sıfatlar olağan kurala uyarlar:

beautiful, beautifully final, finally


B Kural dışı durumlar:

good'un zarfı well’dir.
kindly (sevecen/sevenlikle) sıfat ya da zarf olabilir, fakat ly ile biten öteki sı­fatlar (örn. friendly, likely, lonely [cana yakın, olası, yalnız]) zarf olarak kul­lanılmazlar ve bunların zarf biçimleri yoktur. Bu eksikliği gidermek için ben­zer bir zarf ya da zarf takımı kullanılır:

likely (olası: sıfat) friendly (cana yakın: sıfat)
probably (olasılıkla: zarf) in a friendly way (dostça: zarf)


C Bazı zarflar sıfat karşılıklarından ya daha dar bir anlama sahiptirler, ya da onlardan ayrılırlar:
coldly, coolly, hotly, warmly de daha çok duygular için kullanılır.
We received them coldly : Onları soğuk karşıladık.
They denied the accusation hotly. : Suçlamayı hararetli bir biçimde reddettiler.
She welcomed us warmly. : Bizi sıcak karşıladı.

Fakat warmly dressed = wearing warm clothes (sıcak tutan giysiler giymiş
[Tam çevirisi: Sıcakça giyinmiş].)
coolly = calmly/courageously ya da calmly/impudently (soğukkanlılıkla = sakin sakin/cesaretle veya sakin sakin/küstahça)
presently = soon (hemen/az sonra): He’ll be here presently. : Hemen/Az son­ra burada olur.
(barcly, searcely için 44'e, surely için 40 A'ya bakınız.)


30 Aynı biçime sahip sıfat ve zarflar

back ill near*
(arka/geri[ye]) (hasta/kötü biçimde) (yakın/yakın(d)a)
deep* just * pretty*
(derin/derinde) (adil/az önce) (güzel/oldukça)
direct* kindly right*
(doğru/doğruca) (sevecen/sevecenlikle) (doğru/sağa)
early late* short*
(erken/erkenden) (geç/geç) (kısa/kısa süre)
enough left still
(yeterli/yeterince) (sol/sola) (hareketsiz/hareket
far little etmeden)
(uzak/uzağa) (az/az) straight
fast long (düz/doğruca)
(hızlı/hızla) (uzun/uzun süre) well
hard* low (iyi/iyi)
(zor/sıkıca) (alçak/alçağa) wrong *
high* much/more/most * (yanlış/yanlış olarak)
(yüksek/yüksekte) (çok/daha/çok/en çok)


Zarf olarak kullanılışları: Sıfat olarak kullanılışları:
Come back soon. the back door
Az sonra geri dön. arka kapı
You can dial Rome direct. the most direct route
Roma'yı doğrudan çevirebilirsiniz. en kestirme yol
The (rain went fast. a fast train
Tren hızlı gitti. hızlı bir tren
They worked hard. (energetically) The work is hard.
Sıkı (enerjik) olarak çalıştılar. iş zor.
an ill-made road You look ill/well.
kötü yapılmış bir yol Hasta/iyi görünüyorsun.
Turn right here. the right answer
Buradan sağa dön. doğru yanıt
She went straight home. a straight line
Doğruca eve gitti. bir doğru çizgi
He led us wrong. This is the wrong way.
Bizi yanlış yönlendirdi. Bu yanlış yol.

* Aşağıda B'ye bakınız.


B Yıldızlı sözcüklerin ly’li biçimleri de vardır. Anlamlarına dikkat ediniz.

deeply, daha çok duygular için kullanılır:
He was deeply offended. : (Derin biçimde) Ağır bir hakarete uğradı.

directly, zaman ve bağlantı için kullanılabilir:
He'll be here directly (very soon). : Hemen burada olur.
The new regulations will affect us directly/indirectly. : Yeni yönetmelik
bizi doğrudan/dolaylı olarak etkileyecek.

(hardly için 44'e bakınız.)

highly, yalnız soyut anlamda kullanılabilir:
He was a highly paid official. : Yüksek (maaş) ödenen bir resmi görevliy­di.
They spoke very highly of him. : (Ondan yüksek söz ettiler) Ondan öv­güyle söz ettiler.

justly, sıfat olan just (fair, right, lawful) (hakça [hakça, doğru, yasal]) anla­mındaki sıfatın karşılığıdır. Fakat just (yalnızca, tam), bir derece zarfı da ola­bilir. (Bknz: 41)

lately = recently (son zamanlarda):
Have you seen him lately? : Onu son zamanlarda gördün mü?
mostly = chiefly (en çok)

nearly = almost (neredeyse)
I’m nearly ready. : Neredeyse hazırım.

prettily (güzel (biçimde)), pretty (güzel) sıfatının karşılığıdır.
Her little girls are prettily dressed. : Küçük kızları güzel giydirilir.

Fakat pretty, very (çok) anlamında bir derece zarfı da olabilir: The exam was pretty difficult, : Sınav çok zordu.

rightly (haklı olarak), justly (haklı olarak) ya da correctly anlamında bir geç­miş zaman ortacıyla birlikte kullanılabilir:
He was rightly/justly punished. : Haklı olarak cezalandırıldı.
I was rightly/correctly informed. : (Doğru olarak bilgilendirildim) Bana doğru bilgi verildi.
Fakat bu durumlardan her birinde ikinci zarf daha yaygındır.

shortly = soon/briefly/ ya da curtly (az sonra/kısaca ya da lafı fazla uzat­madan).

wrongly (haksız/yanlış olarak), bir geçmiş zaman ortacıyla birlikte kullanıla­bilir:
You were wrongly/incorrectly informed. : Size yanlış bilgi verilmiş.

Fakat He acted wrongly (Yanlış davrandı), onun (teknik olarak) yanlış ya da ahlak açısından yanlış davrandığı anlamındadır.


C long ve near'ın (zarf) sınırlı bir kullanımı vardır.

1 long
longer, longest, sınırlama olmadan kullanılabilir:
It took longer than I expected. : Umduğumdan daha uzun sürdü.

Fakat long daha çok olumsuz ya da soruda kullanılır:
How long will it take to get there? : Oraya varmak ne kadar zaman alır?

Olumluda, too/so + long ya da long + enough ('gereğinden/bu kadar uzun süre’ ya da 'yeterince uzun [süre)') kullanılabilir.
Bir seçenek olarak a long time (uzun bir süre) denebilir:

It would take too long, : [Gereğinden] uzun sürer.
It would take a long time, : Uzun sürer.

Konuşmada (for) a long time'ın (uzun süre) yerine (for) ages ([Tam çevirisi: çağlar boyu] çok uzun süre) kullanılabilir:
I waited for ages. : (Çağlarca) Çok bekledim.
It took us ages to get there. : Oraya varmak çok uzun sürdü.


2 near

nearer, nearest, sınırlama yapılmadan kullanılabilir:
Don't come any nearer. : (Daha yakın gelme) Daha fazla yaklaşma.

Fakat olumluda near genellikle very/quite/so/too ya da enough'la nitelenir:
They live quite near. : Bir hayli yakında oturuyorlar.
Don’t come too near. : Fazla yakına gelme.
You're near enough. : Yeterince yakındasın.

near edatı, bir isim, sıfat ya da zarfla genellikle yararı olur:
Don’t go near the edge. : Kenara yaklaşma.
The ship sank near here. : Gemi buraya yakın (bir yerde battı.)


D far ve much'ın da sınırlı bir kullanımı vardır. Bakınız: 32 ve 33.



31 Zarfların üstünlük ve enüstünlük aşamaları


A İki ve daha fazla hecesi olan zarflarda üstünlük ve enüstünlük aşamalarını, yalın biçiminden önce more ve most ekleyerek yaparız:

Yalın Üstünlük Enüstünlük
quickly more quickly most quickly
(çabuk) (daha çabuk) (en çabuk)
fortunately more fortunately most fortunately
(şans eseri) (daha büyük, şans) (en büyük şans eseri)



Ancak tek heceli zarflar ve early, er ve est eklerler:

hard harder hardest
(sıkı) (daha sıkı) (en sıkı)
early earlier earliest (y'nin i olduğuna
(erken) (daha erken) (en erken) dikkat ediniz.)



B Kuralsız karşılaştırmalar:

well better best
(iyi) (daha iyi) (en iyi)
badly worse worst
(kötü) (daha kötü) (en kötü)
little less least
(az) (daha az) (en az)
much more most
(çok) (daha çok) (en çok)
far farther farthest
(uzağa) (daha uzağa) (en uzağa)
further furthest
(ileriye) (daha ileriye) (en ileriye)


Farther/ farthest: yalnız uzaklık için; further/furthest daha geniş bir anlamı vardır. 32 A'ya bakınız.



32 far, farther farthest ve further/furthest

A further, furthest

Bunlar da, farther, farthest gibi yer/uzaklık zarfları olarak kullanılabilirler:
It isn't safe to go any further/farther in this fog. : Bu siste daha ileri git­mek güvenceli değil.

Fakat bunlar, soyut anlamda da kullanılabilirler:
Mr A said t hat these toy pistols should not be on sale.
Mr B went further and said that no toy pistols should be sold.
Mr C went furthest of ali and said that no guns of any kind should be sold.
Mr A, bu oyuncak tabancaların satılmaması gerektiğini söyledi.
Mr B daha ileri gidip hiçbir tabancanın satılmaması gerektiğini söyledi.
Mr C, hepsinden ileri gidip hiçbir türden hiçbir silahın satılmaması ge­rektiğini söyledi.

B far: kullanımdaki sınırlamalar

Üstünlük ve enüstünlük biçimleri oldukça serbest olarak kullanılabilir:
He travelled further than we expected. : Umduğumuzdan daha öteye git­ti.

Yalın biçimi daha çok olumsuz ve soruda kullanılır:
How far can you see? ~ I can't see far. : Ne kadar öteyi görebiliyorsun? ~ Uzağı göremiyorum.

Olumluda a long way, far'dan (uzakta); a long way away de far away'den da­ha yaygındır:
They sailed a long way : Gemiyle uzağa gittiler.
He lives a long way away : Uzaklarda oturuyor.

Fakat very far away (çok uzakta) ve so/quite/too + far (o kadar/ bir hayli/ [gereğinden] çok + uzak) ile far + enough (yeterince + uzak) da kulla­nılabilir:
They walked so far that . . . : O kadar uzağa yürüdüler ki . . .
They walked too far. : Çok uzağa (yürüdüler) gittiler.
We've göne far enough. : Yeterince uzağa gittik.

far, soyut anlamda kullanılabilir:
The new law doesn't go far enough. : Yeni yasa yeterince öteye gitmiyor. You've gone too far!: Çok ileri gittin! (hakaretinde/başkalarını baskı al­tına tutmakta/küstahlıkta, vb.)

Bir derece zarfı olarak far, üstünlük biçimi ve too/so + yalın biçiminde kul­lanılır:
She swims far better (han I do. : Benden çok daha iyi yüzer.
He drinks far too much. : Gereğinden çok çok fazla içiyor.


33 much, m o re, most

A more ve most, oldukça serbest bir biçimde kullanılabilir:
You should ride more. : Daha çok (ata, vb.) binmelisin.
I use this room most. : En çok bu odayı kullanıyorum.
Fakat yalın biçiminde much sınırlı bir kullanıma sahiptir.

B a lot (çok) anlamındaki much, olumsuz fiileri niteleyebilir:
He doesn't ride much nowadays. : Bu günlerde (ata, vb.) pek binmiyor.

Soruda much en çok, how ile birlikte kullanılır. how'sız soru much kullanıla bilirse de, a lot daha yaygındır:
How much has he ridden? : Ne kadar (ata, vb.) binmişliği var?
Has he ridden a lot/much? : Çok binmişliği var mı?

Olumluda as/so/too + much kullanılabilir. Bunun dışında a lot/a good deal/a great deal yeğ tutulur:
He shouts so much that. . . : O kadar çok bağırıyor ki . . .
I talk too much. : Çok konuşurum.
Fakat He rides a lot/a great deal (Çok ata biner).


C greatly (pek çok) anlamında very much olumluda geniş bir kullanıma sahiptir. Bunu blame, praise, thank (suçlamak, övmek, teşekkür etmek) ve duygularla ilgili fiillerle (admire [hayran olmak], amuse [eğlendirmek], approve [onaylamak], dislike [hoşlanmamak], distress [içini karartmak], enjoy [hoşlanmak], impress (etkilemek], like (hoşlanmak), object [itiraz etmek], shock [şoke et­mek], s urphse [şaşırtmak], vb.) kullanılabilir:
Thank you very much. : Çok teşekkürler.
They admired him very much. : Onu çok takdir ettiler.
She objects very much to the noise they make. : Yaptıkları gürülütye çok itirazı var.

much = (greatly), very olsun, olmasın; admired (takdir edilir), amused (eğ­lenmiş), disliked (sevilmez), distressed (içi kararmış), impressed (etkilenmiş), liked (beğenilen), shocked (şoke olmuş), struck (çarpılmış/şoke olmuş), upset (sinirlenmiş) geçmiş zaman ortaçlanyla kullanılabilir.
He was (very) much admired. : Çok takdir edilirdi.
She was (very) much impressed by their good manners. : Onların görgü­lerinden etkileniyordu.


D a lot (çok) anlamındaki much, üstünlük ve enüstünlük derecelerindeki sıfat ve zarfları niteleyebilir :
much better much the best much rnore quiekly
(çok daha iyi) (en iyisi) (çok daha hızlı)

much too, yalın biçimlerle kullanılabilir:
He spoke much too fast. : Çok çok hızlı konuşuyordu.


E Bir sıfat ya da zarftan önce kullanılan much, very (çok) anlamında kullanılabilir:
He was most apologetic. : Çok pişman olmuşa benziyordu.
She behaved mot-t generously. : Çok eliaçık davrandı.


34 Karşılaştırma biçimleriyle yapılar (Ayrıca bknz: 341)

A Olumlu bir fiille as ... as, olumsuz bir fiille as/so ... as kullanırız:
He worked as siowly as ht ' dared. : Cesaret edebildiğince yavaş çalıştı.
He doesn't snore as/so lou dly as you do. : Senin kadar/Senin kadar da yüksek sesle horlamıyor.
It didn't take as/so iong as I expeeted. : Umduğum kadar/Umduğum ka­dar da uzun sürmedi.


B Üstünlük derecesi ile than kullanırız:
He eats more quickly than I do/t han t ne. : Benim yediğimden/benden daha hızlı yer.
He played betler than he had ever played. : O zamana dek oynadığından daha iyi oynadı.
They arrived earlier than I expected, : Umduğumdan daha iyi oynadı.

The + üstünlük . . . the + üstünlük de olabilir:

The earlier you start the sooner you’ll be back. : Ne kadar erken yola çıksan o kadar erken geri dönersin.


C Enüstünluk biçimiyle of + isim kullanılabilir:
He went (the) furthest of the explorers. : Afaştırmacılar içinde en uzağa o gitti.

Fakat bu yapı pek yaygın olmayıp böyle bir cümle, yukarıda gösterildiği gibi üstünlük biçimiyle ifade edilir.
(the'sız) bir enustünlük biçimi + of all oldukça yaygındır, fakat burada all, aynı özneni başka eylemlerine gönderme yapar:
He likes swimming best of all : Yüzmeyi hepsinden çok sever. (Başka her­hangi bir şeyi sevdiğinden fazla)

of all atılabilir.

D like ve as ile yapılan karşılaştırmalar için 21 H, Iya bakınız.


Konum

35 Hal zarfları

A Hal zarfları fiilden sonra:
She danced beautifully : Güzel dans etti.

ya da varsa tümleçten sonra gelirler:
He gave her the money reluctantly : Parayı ona isteksizce verdi.
They speak English well. : İngilizceyi iyi konuşurlar.

Bir zarfı fiille tümleç arasına koymayınız.


B Cümlede fiil + edat + tümleç varsa bu, zarf ya edattan önce yada tümleçten sonra gelir:
He looked at me suspiaous/y ya da He looked suspiciously at me. : Bana kuşkuyla baktı.

Fakat tümleç birkaç sözcükten oluşuyorsa, zarfı edattan önceye koyarız:
He looked suspiciously at everyone who got off the plane. : Uçaktan iner herkese kuşkuyla baktı.
C Aynı biçimde fiil + tümleç'li cümlelerde tümlecin uzunluğu zarfın yerini et­kiler. Tümleç kısaysa yukarıda gösterildiği gibi fiil + tümleç + zarf olur; fa­kat tümleç uzunsa genellikle zarfı fiilden önceye koyarız:
She carefully picked up all the bits of broken glass. : Kırık cam parçaları­nın hepsini dikkatle topladı.
He angrily denied that he had stolen the documents. : Belgeleri çaldığını öfkeyle itiraf etti.
They secretly decided to leave the town. : Gizlice, kentten ayrılmaya ka­rar verdiler.


D Bir zarf bir cümlecik ya da sözcük takımından sonra geldiği zaman normal olarak zarfın o cümlecik/ sözcük takımındaki fiili nitelediğinin kabul edildi­ğine dikkat ediniz:
They secretly decided . . . : Gizlice, . . . karar verdiler. (Karar gizliydi.)
They decided to leave the town secretly : Gizlice kaçmaya karar verdiler. (Çıkış gizliydi).

İngilizcedeki bu anlam ayrımının Türkçede bir virgülle verilebil­diğine dikkat ediniz:
Gizlice, kentten ayrılmaya karar verdiler. (Karar gizliydi.)
Gizlice kentten ayrılmaya karar verdiler. (Ayrılma gizliydi.) Kuşkusuz, bu ayrım cümle yapısıyla (sentaks) da verilebilir:
Kentten ayrılmaya gizlice karar verdiler
Kentten gizlice ayrılmaya karar verdiler


E Karakter ve zekâ ile ilgili zarflar (foolishty [ahmakça], generously [cömertlik edip], kindly [lütfedip], stupidly [aptalca] vb.) gibi fiilden önce geldiklerinde eylemin ahmakça/nazik/cömertçe olduğunu gösterir: .
I foolishly forgot my passport. : Ahmakça pasaportumu unuttum.
He generously paid for us all. : (Cömertçe, hepimizin yerine ödedi) Cö­mertçe davranıp hepimizin parasını kendisi ödedi.
He kindly waited for me. : (İyi kalplilikle beni bekledi) Lütfedip beni bek­ledi.
Would you kindly wait? : Lütfen bekler misiniz?

Bu kavramları şu cümlelerle de ifade edebileceğimize dikkat ediniz:

It was foolish of me to forget. : Unutmam ahmakça (bir şey)di.
It was kind of him to wait. : (Beklemesi nazikçeydi) Nezaket gösterip bek­ledi.
Would you be kind enough to wait? : (Bekleyecek kadar nazik olur mu­sunuz?) Beklemek nezaketini gösterir misiniz?


Zarf fiilden ya da fiil + tümleç'ten sonra gelebilir, fakat o zaman anlam deği­şir:

He spoke kindly. : Sevecenlikle konuştu. = His voice and words wen kind, : Sesi ve sözleri sevecendi.

cümlesi, it was kind of him to speak to us (Lütf edip bizimle konuştu) ile aynı değildir.

He paid us generously. : Bize cömertçe ödemede bulundu.

cümlesi, it was generous of him to pay us (Cömertlik edip bize ödemede bulundu) ile aynı değildir.


Şunlann arasındaki ayrıma dikkat ediniz:
He answered the questions foolishly. : Soruları ahmakça yanıtladı (Yanıtları ahmakçaydı.)
He foolishly answered the questions. : (Ahmakça, soruları yanıtladı (Answering was foolish/It was foolish of him to ansvver at all : Yanıtlamak ahmakçaydı / Bir kere, yanıtlaması ahmaklıktı.)


F baldy (kötü biçimde/fena halde) ve well (iyi/iyice/iyi biçimde) hem hal, hem de derece zarfı olarak kullanılabilir. Hal zarfları olarak bunlar, etken bir fiilden sonra, bir tümleçten sonra ya da edilgen bir fiilin geçmiş zaman ortacından önce gelebilirler:

He behaved badly. : Kötü davrandı.
He read well. : İyi okudu.
He paid her badly. : (Ona kötü ödedi.) Ona az para verdi.
She speaks French well. : Fransızcayı iyi konuşur.
She was badly paid. : (Ona kötü ödendi.) Ona az para verildi.
The trip was well organized. : Yolculuk iyi organize edilmişti.

Derece zarfı olarak kullanılan badly genellikle, tümleçten sonra, fiilden ya da geçmiş zaman ortacından önce gelir:

The door needs a coat of paint badly. : Kapının bir kat boyaya fena halde
gereksinimi var.
The door badly needs a coat ofpaint. : Kapının fena halde bir kat boya gereksinimi var.
He was badly injured in the last match. : Son maçta fena sakatlandı.

well (derece) ve well (hal), aynı konum kurallarına sahiptir:

I’d like the steak well done. : Bifteği iyi pişmiş isterim.
He knows the town well. : Kenti iyi bilir.
Shake the bottle well. : Şişeyi iyice salla.
The children were well wrapped up. : Çocuklar iyice sarılıp sarmalanmışlardı.
well*in anlamı konumuna bağlı olabilir. Şunların arasındaki ayrıma dikkat edi­niz:

You know well that I can't drive. : İyi biliyorsun ki araba kullanamam. (Bu konuda kuşkun yok.)
You know that I can’t drive well : Biliyorsun ki iyi araba kullanamam. (İyi bir sürücü değilim.)

well, may/might ve could'dan sonra gelerek bir eylemin olasılık derecesini vurgular:
He may wW/ refuse. : Pekâla reddedebilir (/( is quite likely (hat he wili refuse : Reddetme olasılığı bir hayli fazla).

(may/might as well için 288'e bakınız.)


G somehovv, anyhow

somehow (= in some way or other) (herhangi bir biçimde/bir yolunu bulup/her nasılsa) cümle başında, tümleçsiz bir fiilden sonra ya da tümleçten sonra ko­nabilir:

Somehow they managedJThey managed somehow. : Her nasılsa başar­dılar.
They raised the money somehow. : Her nasılsa parayı bulup buluşturdu­lar.

Bir hal zarfı olarak anyhow'ın kullanılması pek yaygın değildir. Ancak in any case/anyway (gene de/ne olursa olsun/ her hal-ü-kârda) anlamında sıkça kullanılır. (327'ye bakınız.)



36 Yer zarflan

away, everywhere, here, nowhere, somewhere, there, vb. (Uzakta, her yerde, burada, hiçbir yerde, bir yerde, orada, vb.)

A Bir tümleç yoksa bu zarflar genellikle fiilden sonra gelirler:

She went away : (Uzağa gitti) Gitti/Çekti gitti/Burada değil.
He lives abroad. : Yurt dışında oturur.
Bill is upstairs. : Bili yukarıda.

Fakat bunlar, fiil + tümleç ya da fiil + edat + tümleç'ten sonra gelirler:

She sent him away. : (Onu uzağa gönderdi) Onu kovdu/sepetledi.
I looked for it everywhere. : Onu her yerde aradım.
(Fakat pick up, put down, vb.) gibi fiil + zarf bileşimleri için 38. bölüme bakınız.)

Edat + isim/zamir/zarf'tan oluşan zarf takımları, yukarıdaki konum kurallarına uyarlar:

The parrot sat on a perch. : Papağan bir tüneğe oturdu.
He stood in the doorway : Kapı aralığında ayakta durdu.
He lives near me. : Bana yakın oturur.

Fakat yukarıda E'ye de bakınız.


B somewhere, anywhere (bir yerde/bir yere; her hangi bir yerde/her hangi I yere), some ve any'nin kurallarına uyarlar:

I've seen that man somewhere. : O adamı bir yerde gördüm.
Can you see my key anywhere? ~~ No, I can't see it anywhere. : Anahtarımı bir yerde görebiliyor musun? - Hayır, onu hiçbir yerde göremiyorun.
Are you going anywhere? : Bir yere gidiyor musuo? (Sıradan bir soru fakat:)

Are you going somewhere? : Bir yere mi gidiyorsun? (Öyle görünüyor)

Ancak nowhere (hiçbir yere/yerde), normal olarak, to get nowhere (hiçbir yere varamamak) (= to achieve nothing/to make no progress [bir şey başaramamak/bir ilerleme kaydedememek]) dışında bu durumda kullanılmaz:

Threatening people will get you nowhere (You’ll gain no advantage by threatening people). : İnsanları tehdit etmek seni hiçbir yere götürmez. (İnsanları tehdit ederek bir avantaj sağlayamazsın).

Fakat kısa yanıtlarda kullanılabilir:

Where are you going? - Nowhere (I’m not going anyvvhere). : Nereye gidiyorsun? - H-i-iç/Hiçbir yere (Bir yere gitmiyorum).

Ayrıca, biçimsel İngilizcede, cümlenin başına getirilip bundan sonra da bir devrik cümle kullanılabilir:

Nowhere willyou find better roses than these. : Hiçbir yerde bulamazsın bundan güzel gülleri.


C here, there'i be/come/go + isimden oluşan özne izleyebilir:

Here's Tom. : işte Tom.
There's Ann. : İşte Ann orada.
Here comes (he train. : İşte geliyor tren.
There goes our bus. : İşte gidiyor otobüsümüz.
Yukarıdaki biçimde kullanılan here/ there'den daha fazla vurguya sahiptir. Ge­nellikle aralarında bir anlam ayrımı vardır. Tom is here (Tom burada), onun bu odada/ binada/ kentte olduğu anlamına gelir. Fakat Here's Tom (İşte Tom), onun az önce ortaya çıktığı ya da onu az önce bulduğumuz anlamına gelir. Tom comes here (Tom buraya gelir), onun buraya gelme alışkanlığında oldu­ğunu gösterir, fakat Here comes Tom (İşte geliyor Tom), onun şimdi gelmekte olduğunu/ geldiğini belirtir.

Özne bir şahıs zamiriyse normal biçimiyle fiilden önce gelir:

There he is. : İşte (geldi)!
Here I am. : İşte geldim.
Here it comes. : İşte geliyor.

Fakat someone ve something (birisi ve bir şey) fiili izler:
There's someone who can help you. : İşte sana yardım edebilecek bir.

there'e vurgu vermeden söylenen aynı cümlenin, yardım edebilecek birinin za­ten bulunduğunu belirttiğine dikkat ediniz. (Bknz: 117)


D Bir arkadaşına telefon eden birisi, kendini isim + here ile tanıtabilir:

ANN (telefonda): Is that you, Tom? Ann here. ya da This is Ann. : Sen misin, Tom? Ben Ann.

Ann is here (Ann burada) ya da Here is Ann (Ann geldi) dememelidir.


E away ( = off), down, in, off, out, over, round, up vb. zarflarını, bir hareketli fiili + isimden oluşan bir özne izleyebilir:

Away went the runners. : Uzaklaştı koşucular.
Out sprang the cuckoo. : Sıçradı havaya bir guguk kuşu.
Down fell a dozen apples. : Düştü bir düzine elma.
Round and round flew the plane. : Döndü durdu uçak.

Fakat eğer özne bir zamirse, bu özne fiilden önce gelir:

Away they went. : Uzaklaştılar.
Round and round it flew. : Döndü durdu.

Bu diziliş, özne + fiil + zarftan daha dramatiktir, fakat anlam bir ayrım yoktur.


F Yazı Ingilizcesinde edatla başlayan (down, from, in, on, over, out of, round, up, vb.) zarf takımlarını pozisyon belirten fiiler, (crouch, hang, lie, sit, stand vb: çömelmek, asılı durmak, oturmak, ayakta durmak), hareket fiileri, be born, die, live (doğmak, ölmek, yaşamak) ve benzer öteki fiiller izleyebilir:
From the raf ters hung strings of onions. : Saçaklardan soğan demetle sarkıyordu.
in the doorway stood a man with a gun. : Kapı aralığında, silahlı bir adam duruyordu.
On a perch beside hım sat a blue parrot. : Yanındaki bir tünekte bir papagan duruyordu.
Over the wall came a shower of stones. : Duvarın üstünden yağmur gibi taş yağıyordu.

Bu örneklerden ilk üçü bir ortaç ve be fiiliyle de söylenebilir:

Hanging from the rafters were strings of onions. : Saçaklardan sarkıyordu soğan demetleri.
Standing in the doorway was a man with a gun. : Kapı aralığında duruyordu silahlı bir adam.
Sitting on a perch beside him was a blue parrot, : Yanındaki bir tünekte duruyordu bir mavi papağan.

Fakat taş yağmuru bir süre devam etmemişse son örnekte ortaç kullanılamaz



37 Zaman zarfları


A afterwards, eventually, lately, now, recently, soon, then, today, tomorrow vb. (daha sonra, sonunda, son zamanlarda, şimdi, son zamanlarda, yakında, sonra, bugün, yarın) ile zarf takımları at once, since then, till (6.00, etc.) (he o zamandan bu yana, [6.00'ya, vb.) kadar).

Bunlar genellikle cümleciğin en başına, ya da en sonuna konur; yani, ön ya da son konumdadır. Emirlerde ve till’de sondaki konum daha yaygındır:

Eventually he came/He came eventually. : Sonunda geldi.
Then we went home/We went home then. : Sonra eve gittik.
Write today. : Bugün yaz.
I’ll wait till tomorrovv. : Yarına dek beklerim.

(lately ve recently için ayrıca 185'e de bakınız.)

Birleşik fiil yapılarında afterwards, eventually, lately, now, recently, soo yardımcı fiilden sonra gelebilir:
We’ll soon be there. : Az sonra orada oluruz.

B before, early, immediately ve late (daha önce, erken, hemen ve geç), cümleciğin sonuna gelir:
He came late. : Geç geldi.
I’ll go immediately. : Hemen gideyim.

Fakat bağlaç olarak kullanılan before ve immediately ( . . . meden önce ve . . . ir . . . mez), cümleciğin başındadırlar:

Immediately the rain stops we’ll set out. : Yağmur kesilir kesilmez, yola çıkarız.


C since ( . . . den beri) ve ever since (ta . . . den beri), -miş’li fiil yapılarıyla (perfect tenses) birlikte kullanılır. (Bknz: 187 D.)

since, yardımcıdan sonra ya da, bir olumsuz veya soru fiilinden sonra, son ko­numa gelir. Zarf olan ever since, sondadır.
since ve ever since'le oluşturulan takım ve cümlecikler genellikle sonda kullanılırlarsa da, başta da bulunabilirler:

He's been in bed since his accident/ since he broke his leg. : Kaaadan/Bacağını kırdıktan bu yana yatıyor.


D yet ve still (henüz, hala) (Zaman zarfları)

yet, normal olarak fiilden ya da 'fiil + tümelç'ten sonra gelir:
He hasn't finished (his breakfast) yet : Henüz (kakvaltısını) bitirmedi.

Fakat tümleç çok sayıda sözcükten oluşuyorsa yet, fiilden önce kullanılabilir:
He hasn't yet applied for the job we told him about : Orta sözünü ettiği­miz işe başvurmadı henüz.

still, be fiilden önce, fakat öteki fiillerden sonra getir:
She is still in bed. : Hala yatakta.

yet, ‘up to the time of speaking’ (konuşma anına kadar) anlamındadır. Temel olarak olumsuz ve soruda kullanılır. still, eylemin sürdüğünü gösterir, fakat olumsuzda, olumsuz eylemin sürdüğünü vurgulamak için de kullanılabilir.
He still doesn't understand. : Hala anlamıyor. (Olumsuz anlamama sü­rüyor.)
He doesn't understand yet. : Henüz anlamıyor. (Olumlu anlama eylemi henüz başlamamış.)

Vurgulandığında still ve yet şaşırma, rahatsızlık ya da sabırsızlık gösterir. Her iki sözcük de bağlaç olarak kullanılabilir. (Bknz: 327)


E Bir zaman zarfı olan just (az önce, birleşik fiil yapılarından sonra kullanılır:
I’m just coming. : Şimdi geliyorum. (Ayrıca 183'e bakınız.)

(Bir derece zarfı olarak kullanılan just için 41'e bakınız.)
38 Sıklık zarfları


(a) always, continually, frequently, occasionally, often, once, twice, periodically, repeatedly, sometimes, usually, vb. (her zaman, sürekli olarak, sık sık, arada bir, çoğu kez, bir kez, iki kez, belli aralıklarla / periyodik olarak, defalarca, bazen, genellikle, vb.)

(b) ever, hardly ever, never, rarely, scarcely ever, seldom (hiç [soruda], hemen hiç, hiç [olumsuzda], nadiren, hemen hiç, nadiren)


A Yukarıda her iki grupta bulunan zarfların konumları da şöyledir:

1 to be'in basit zaman yapılarından sonra:
He is always in time for meals. : Yemeklere hep zamanında gelir.

2 Öteki bütün fiilerin basit zaman yapılarından önce:
They sometimes stay up all night. : Bazen bütün gece otururlar.

3 Birleşik fiil yapılarında bunlar ilk yardımcıdan sonra ya da, soru fiillerinde 'yardımcı + özne'den sonra gelirler:
He can never understand. : Hiç anlayamaz.
You have often been told not to do that. : Bunu yapmamanı sana sık sık
söylenmiştir.
Have you ever ridden a camel? : Hiç deveye bindin mi?

Kural dışı durumlar:

(a) Used to ve have to, zarfı önlerine ister:
You hardly ever have to remind him; he always remembers. : Ona hemen hiç anımsatmam gerekmez; o her zaman anımsar.

(b) Sıklık zarfları, şu durumlarda normal olarak yardımcıdan önce gelirler:
Görüşlere eklemeler yaparken ya da kısa yanıtlarda yalnız başına kullanıldıkları zaman:
Can you park your car near the shops? ~ Yes, I usually can. : Arabanı dükkânların yakınına park edebiliyor musun? - Evet, genellikle edebiliyorum.
I know I should take exercise, but l never do. : Spor yapmam gerektiğini biliyorum ama hiç yapmıyorum.

ya da bileşik bir fiilde yardımcı fiil vurgulandığı zaman:

I never can remember. : Hatırlayamıyorum bir türlü.
She hardly ever has met him. : Onunla hemen hiç karşılaşmadı ki.

Aynı biçimde, vurgulama için do eklendiği zaman
I always do arrive in time! : Ben hep zamanında gelirim, canım!

Fakat vurgulama ayrıca, sıklık zarfını vurgulayıp yardımcıdan sonraki nor­mal yerinde tutularak da verilebilir:
You should ahvays check your oil hefore starting, : Yola çıkmadan yağı­nı hep kontrol etmelisin!


B Yukarıda, (a)'daki zarflar bir cümle ya da cümleciğin başına ya da sonuna da konabilirler:

Kural dışı durumlar:
always, emirler dışında cümle/cümleciğin başında pek bulunmaz:
often sonra geldiğinde normal olarak very ya da quite (çok/oldukça) ister:
Often he walked. : Çoğu kez yürürdü.
He walked quite often. : Oldukça sık yürürdü.


C Yukarıda, (b)'deki zarflar (hardly ever, never, rarely, vb.) (yalnız başına kulla­nılan ever dışında) bir cümlenin başına da konabilirler, fakat o zaman onları izleyen ana fiillerde devrik yapı gerekli olur:

Hardly/ Scarcely ever did they manage to meet unobserved. : Nadiren birisinin gözetimi olmadan bir araya gelebiliyorlardı.

(hardly, barely ve scarcely için 44'e bakınız.)
hardly/scarcely ever, never, rarely ve seldom, olumsuz fiillerle hiç kullanılamazlar.

D never, ever
never, temel olarak olumlu bir fiille kullanılır; olumsuzda hiç kullanılmaz. Nor­mal olarak al no (ime (hiç) anlamındadır:

He never saw her again. : Onu bir daha hiç görmedi.
I've never eaten snails. : Hiç salyangoz yemedim.
They never eat meat. : Hiç et yemezler, (alışkanlık)
I've never had a betler flight. : Bundan daha iyi uçuşum hiç olmadı

( never + üstünlük için 21C'ye bakınız).

never + olumlu bazen normal olumsuzun yerini alabilir:

I waiıted but he never turned up (He didn’t turn up.) : Bekledim ama gelmedi. (Görünmedi.)

never + soru , bir eylemin yapılmayışına konuşanın şaşırdığını gösterir.
Has he never been to Japan? I’m surprised, because his wife is Japanese: Hiç Japonya'da bulunmamış mı? Şaşırdım, çünkü karısı Japon.

ever, 'at any time’ (hiç...?) demektir ve temelde, soruda kullanılır:

Has he ever marched in a demonstration? - No, he never has. : O hiç, bir gösteride yürümüş mü? - Hayır, hiç (yürümemiş).

ever, bir olumsuz fiille, özellikle birleşik bir fiille kullanılabilir ve çoğu kez ‘never + olumlu'nun yerini alabilir:
I don’t suppose he ever writes to his mother : Annesine yazdığını hiç san­mıyorum. (İngilizce cümlede 'hiç’, Türkçedeki gibi 'sanmıyorum'a değil, yazdığına'ya aittir. Aslında cümlenin tam çevirisi, 'Sanmıyorum ki annesine hiç yazsın'dır. / Ç.N.)

('hardly/scarcely + ever' için yukarıda A-C'yc; how, vb'den sonra kullanılan ever için de 61, 85'e bakınız.)




39 Aynı cümlede bulundukları zaman hal, yer ve zaman zarf ve zarf takımlarının sıralanışı

Hal gösteren ifadeler genellikle yer gösteren ifadelerden önce gelirler:
He climbed awkwardly out of the window. : Pencereden beceriksizce çık­tı.
He'd study happily anywhere. : Her yerde hiç yakınmadan çalışır.

Fakat away, back, down, forward, home, in, off, on, out, round ve up, (uzağa, geriye, aşağıya, ileriye, eve, içeriye, öteye, üstüne, dışarıya, çevresine (uzakta . . .1); genellikle hal zarfının önüne gelir:
He walked away sadly : Üzgün bir halde uzaklaştı.
She looked back anxiously. : Endişeyle arkasına baktı.
They went home quietly. : Eve sessizce gittiler.
They rode on confidently. : Yollarına güvenle devam ettiler.
(Ayrıca 36 E'ye bakınız.)

hard, well, badly (sıkı, iyi/kötü biçimde) zarflarıyla birlikte oldukları durumlar dışında here ve there (buraya, oraya/burada, orada) da aynı şeyi yaparlar:
He stood there silently. : Orada sessizce durdu. Fakat:
They work harder here. : Burada daha sıkı çalışırlar.

Zaman ifadeleri hal ve yer ifadelerini izleyebilirler
They worked hard in the garden today, : Bugün bahçede sıkı çalıştılar.
He lived (here happily for a year. : Bir yıl orada mutlu biçimde yaşad.

Fakat başta da bulunabilir:
Every day he queued patiently at the bus stop. : Her gün sabırla otobüs durağındaki kuyrukta bekledi.


40 Cümle zarfları

Bunlar bütün cümle/cümleciği niteler; normal olarak konuşanın/anlatanın görüşünü ifade eder.

A Kesinlik derecelerini ifade eden zarflar

(a) actually (= in fact/really), apparently, certainly, clearly, evidently, obviously, presumably, probably, undoubtedly (aslında, anlaşılan, kesinlikle, açıkça anlaşılıyor ki (= clearcly/evidently/obviously), herhalde, belki de, kuşkusuz)
(b) definitely (kesinlikle)
(c) perhaps, possibly, surely (belki, bir olasılıkla, elbet)

Yukarıda, (a)'daki zarflar be'den sonra:
He is obviously intel/igent. : Zeki olduğu ortada.

Öteki fiillerin basit biçimlerinin önüne:
They certainly work hard. : Kesinlikle sıkı çalışırlar.
He actually lives next door. : Aslında yanda oturuyor.

Bileşik bir fiilde ilk yardımcının arkasına:
They have presumably sold their house. : Herhalde evlerini satmışlardır.

bir cümle ya da cümleciğin başına ya da sonuna konurlar:
Apparentlv he knew the town welt./He knew the town well apparentty: Anlaşılan o kenti iyi biliyordu.

definitely, yukarıdaki konumlarda bulunabilir, fakat sona gelmesi pek yaygın değildir.
perhaps ve possibly daha çok ön konumda bulunursa da sona gelme olanağı da vardır.
surely normal olarak en başta ya da en sona konursa da, fiilin yanında da bulunabilir. Daha çok sorularda kullanılır.
Surely you could pay £1?/You could pay £1, surely? : Her halde bir ster­lin ödeyebilirsin değil mi?

sure ve certain sıfatlarının birbirlerine yakın anlamları olmalarına karşın zarf­larının anlamca ayrım gösterdiklerine dikkat ediniz, certainly = definitely.
He was certainly (here; (here is no doubt abou( i(. : Kesinlikle oradaydı; bu konuda kuşku yok.

Fakat surely, konuşanın, arkadan gelecek ifadenin doğru olduğundan pek emin olmadığını gösterir. Doğru sanmaktadır, fakat doğrulama istemektedir.
Surely he was there? (I feel almost sure that he was). : Herhalde oraday­dı, değil mi? (Orada olduğundan hemen hemen eminim).


B Öteki cümle zarfları

admittedly, (un)fortunately, frankly, honestly*, (un)luckily, naturally*, officially*, vb. (kabul etmek gerekir ki, ne yazık/iyi ki, açıkça, dürüst olmak gerekirse, ne yazık ki/iyi ki, doğal olarak, resmi olarak, vb.), genellikle önde bulunurlarsa da, sonda da bulunabilirler. Normal olarak cümleden bir virgül­le ayrılırlar. Yıldızlı zarflar, ayrıca hal zarfı da olabilirler.
Honestly, Tom didn't get the money. : Doğrusunu söylemek gerekirse, pa­rayı Tom almadı. (Cümle zarfı. Burada honestly, truthfully (aynı anlam­da) demektir. Konuşan, Tom'un parayı almadığını doğrulamakta­dır.)
Tom didn't get the money honestly. : Tom parayı dürüstçe almadı.
= Tom got the money dishonestly. : Tom parayı dürüst olmayan yollarla elde etti.

41 Derece zarfı

absolutely, almost, barely, completely, enough, entirely, extremely, fairly, far, hardly, just, much, nearly, only, pretty, quite, rather, really, scarcely, so, too, very, vb. (Mutlak olarak, neredeyse, ancak, tümüyle, yeterince, bütünüyle, son derece, oldukça, zar-zor, tam olarak, pek, neredeyse, yal­nızca, oldukça, biraz, vb.)

(a little için 51’e, fairly ve rather için 42'ye, hardly, scarcely, barely için 44*e, quite için 43'e bakınız.)

A Bir derece zarfı, bir sıfat ya da bir başka zarfı niteler. Sıfat ya da zarftan önceye konur:
You are absolutely right. : Kesinlikle haklısın.
I'm almost ready : Neredeyse hazırım.

fakat enough, ait olduğu sıfat ya da zarftan sonra gelir:
The box isn't big enough. : Kutu yeterince büyük değil.
He didn't work quickly enough. : Yeterince hızlı çalışmıyordu.
(Ayrıca 252 B'ye bakınız.)

B far, bir üstünlük biçimi ya da too + yalın biçimi ister:
It is far better to say nothing. : Birşey dememek çok daha iyi.
He drives far too fast. : Çok çok hızlı sürüyor.

much, burada far'ın yerine kullanılabilir. Bu sözcük, enüstünlük biçimiyle de kullanılabilir:
This solution is much the best. : Bu çözüm, en iyisi, (much'ın İngilizce cümleye kattığı renk Türkçeye doğal bir çeviriyle yansıtmak olanağı yok­tur.)

C Şu derece zarflan filleri de niteleyebilirler:
almost, barely, enough, hardly, just, (a) little, much, nearly, quite, rather, really ve scarcely, much dışında hepsi bu durumda sıklık zarfları gibi ana fiilden önceye konur (Bkz: 38).
He almost/nearly fell. : Neredeyse düşecekti.
I’m just going. : Şimdi gidiyorum.
Tom didn’t like it much but I really enjoyed it. : Tom ondan pek hoşlan­madı ama ben gerçekten hoşlandım.
(much için 33'e, (a) little için 5 D'ye bakınız.)



D only de fiilleri niteleyebilirler. Kuramsal olarak ilgili olduğu sözcüğün yanın­da, fiillerden, sıfatlardan, zarflardan önce, isim ve zamirlerden önce ya da sonra bulunur:

(a) He had only six apples. (not more than six ) : Yalnız altı elması vardı (altıdan fazla değil).
(b) He only lent the car. (He didn't give it.) : Arabayı yalnız ödünç verdi. (Onu (tümüyle) vermedi.)
(c) He lent the car to me only. (not to anyone else) : Arabayı yalnız ba­na ödünç verdi (başka kimseye değil).
(d) l believe only half of what he said. : Söylediklerinin yalnız yansına inanı­yorum.

Fakat konuşma dilinde bu sözcük genellikle fiilden önce konur ve gerekli an­lam, only'yi ilgilendiren sözcük vurgulanarak elde edilir:

He only had six aples, yukarıdaki (a) ile;
He only lent the car to me, yukarıdaki (c) ile;
I only believe half. . ., yukarıdaki (d) ile aynıdır.



E only gibi just da nitelediği isimden gelmelidir:

I’ll buy just one. : Yalnız bir tane alacağım.
I had just enough money. : Tam bana yetecek kadar param vardı.

Fiilden hemen önce de gelebilir:

I’ll just buy one. I just had enough money.

Fakat bazen bu sıralama değişikliği anlam değiştirebilir:

Just sign here. : Şurayı imzalayın, o kadar.
cümlesi, bütün yapacağınız iş bu kadar, anlamındadır.

Sign just here. : Tam burayı imzalayın,
cümlesi, bu belirli noktayı imzalayın demektir.



fairly, rather, quite, hardly, vb.

42 fairly ve rather
A Her ikisi de ‘moderately’ (ılımlı biçimde) anlamına gelebilir, fakat fairly temelde ‘istenir’ sıfat ve zarflarla (bravely, good, nice, well, vb.) rathter ise bu anlamda 'istenmeyen' sıfat ve zarflarla (bad, stupidy, ugly. Vb.) kullanılır:

Bu ayrımı Türkçeye zorlamak yapmacık olur. Bunların ikisi, net bir ayrım yapılmadan, oldukça, epey, (bir) hayli sözcükleriyle karşılanmaktadır.
He was fairly successful : Oldukça/Epey/(Bir) hayli başarılıydı.
He was rather desparate Oldukça/Epey/ (Bir) hayli güç durumdaydı.
Kuşkusuz, bu İngılızcedeki ayrımı gözardı etmeyi haklı kılmaz. İngilizce bu konuda duyarlıdır!

Tom ıs fairly clever, but Peter is rather stupid. : Tom oldukça akıllı ama Peter bir hayli aptal.
I walk fairly fast but Ann walks rather slowly. : Ben bir hayli hızlı yürü­rüm ama Ann epey yavaş yürür.
He was fairly relaxed; she was rather tense. : \dam oldukça rahattı; ka­dın [ise bir hayli gergindi.
a fairly interesting film; a rather boring book : epey ilginç bir film; bir hayli sıkıcı bir kitap.

Gerektiğinde belgisiz tanıtıcı: fairly’den önce gelir, faka: rather’dan önce ya da sonra gelebilir.
a fairly light box : oldukça hafif bir kutu
a rather heavy box/ rather a heavv box . bir hayli ağır bir kutu

fast, slow, thin, thick, hot, cold vb (hızlı, yavaş, kalın, ince, sıcak, soğuk vb.) gibi, başlı başına ‘istenir' ya da ‘islenmeyen' olmadıkları için konuşmacı hoşnutluğunu fairly, hoşnutsuzluğunu da rather'la ifade edilebilir. This soup is fairly hot (Bu çorba bir hayli sıcak), konuşanın sıcak çorba sevdiğini, This soup is rather hot (Bu çorba hayli sıcak) ise çorbanın, onun için çok sıcak olduğunu gösterir.


B rather, alıke, like, similan different (benzer, gibi, benzer) ile üstünlük biçimlerinden önce kullanılabilir. O zaman, ‘a little’ (biraz) ya da ‘slightly' (hafif) anlamına gelir:
Siamese cats are rather like dogs in some ways. : Siyam kedileri bazı yön­lerden biraz köpeklere benzerler.
The weather was rather worse than I had expected. Hava, benim umduğumdan biraz daha kötüydü.

rather bazı isimlerle kullanılabilir: disappointment, disadvantage, nuisance. pity, shame ve bazen de joke:
it’s rather a nuisance : (= a little inconvenient) that we can’t park here. : Burada park edemeyişimiz biraz can sıkıcı bir durum (biraz rahatsız edici).
It’s rather a shame (= a little unfair) that he has to work on Sundays.: pazarları bir iş olmaması biraz ayıp (haksız).

fairly bu durumlarda kullanılamaz.

C rather, bazı ‘istenir' sıfatlardan/zarflardan önce, (amusing, elevor, good, pretty, well) (eğlenceli, akıllı, iyi, güzel, iyi biçimde) kullanılabilir, fakat o zaman anlam değiştirerek neredeyse very (çok)'a denk olur ve hoşnutsuzluk anlamını yitirir: She is rather clever (E, o bir hayli akıllı), She is very clever (O çok akıllı)’ya yakındır. Kuşkusuz bu anlamda kullanılan rather'da, fairly'den da­ha büyük bir iltifat vardır, örneğin, it is a fairly good play (Oldukça iyi bir oyun) cümlesi bir etki yapacaksa, ötekilerinin filmi izlemeye gitmemelerini tel­kin eder. Fakat It is rather a good play (Bir 'hayli iyi bir oyun), kesinlikle fil­min görülmesi yönünde bir öneridir. Pek sık olmamakla birlikte rather'ın bu kullanımı bir şaşırma fikri verebilir:

I suppose the house was filthy. No, as a matter of facf it was rather clean. : Sanırım ev pislik içindeydi. - Yoo, aslında bir hayli temizdi.

D rather; enjoy, like ve bazen dislike, object ve benzeri fiillerle birlikte de kullanılabilir:

I rather like the smell of petrol. : Petrolün kokusunu severim ben
He rather enjoys queueing. : Kuyruğa girmekten hoşlanıyor, biliyor mu­sun?

ratner, yukarıdaki fiillerle birlikte sorulara verilen kısa yanıtlarda kullanılır.
Do you like him? ~ Yes, I do, rather. : Onu sever misin? - Evet, hem de çok.

rather + like/ enjoy, genellikle ötekiler kadar konuşanın kendisi için de şa­şırtıcı olan bir beğeniyi anlatmak için kullanılır. Fakat fiili güçlendirmek için de kullanılabilir: I rather like Tom (Tom'u bayağı severim), I like Tom'dan (Tom’u severim) daha çok ilgi gösterir.
(would rather için 297, 298'e bakınız.)



43 quite

Bu, iki anlamı olduğu için akıl karıştıran bir sözcüktür.


A Tamlık durumu gösterebilen bir sözcük veya takımla (all right, certain, determined, empty, finished, full, ready, right, sure, wrong, vb. [iyi, kesin, kararlı, boş, bitmiş, dolu, hazır, doğru, emin, yanlış, vb]) ve amazing, extraordinary, horrible, perfect (şaşırtıcı, olağanüstü, korkunç, eksiksiz) gibi güçlü bir sı­fat/zarfla birlikte kullanıldığı zaman completely (bütünüyle) anlamına gelir.

The bottte was quite empty. : Şişe bomboştu.
You're quite wrong. : Bütünüyle yanılıyorsun.
It’s quite extraordinary. I can’ t understand it at all. : Tümüyle olağanüs­tü. Kesinlikle inanamıyorum.


B Öteki sıfatlar/zarflarla kullanıldığında quite'ın zayıflatıcı bir etkisi vardır. Bu nedenle quite good (oldukça iyi), good'dan (iyi) daha az övgü taşır. Bu biçim­de kullanıldığı zaman quite, fairly anlamı taşır ve gücü, vurgulanış biçimim göre çok değişir:

quite good : (quite zayıt, good vurgulu) good'un az altında
quite good : (eşit vurgu) ‘ iyice’ anlamında
quite good : (quite vurgulu, good zayıt) good'un çok altında

quite ne kadar az vurgulanırsa onu izleyen sıfat/zart da o denli güç kazanır quite ne kadar vurgulanırsa onu izleyen sıfat/zarf da o denli güç yitirir. a/an’ın konumuna dikkat ediniz:

quite a long walk : oldukça uzun bir yürüyüş.
quite an old castle : oldukça eski bir şato


44 hardly, scarcely, barely

hardly, scarcely, barely'nin hemen hemen olumsuz bir anlamı vardır, hardly temelde any, ever, at all ya da can fiili ile birlikte kullanılır:

He has hardly any money. : Parası yok denecek kadar az.
I hardly ever got out. : Hemen hemen hiç sokağa çıkmıyordum.
It hardly rained at all last summer : Geçen yaz yağmur neredeyse hiç yağmadı.
Her case is so heavy that she can hardly lift it. : Valizi öyle ağır ki neredeyse taşıyamayacak.

Ancak öteki fiillerle de kullanılabilir:
I hardly know him. : Onu çok az tanıyorum.

hard ve hardly zarflarını karıştırmamaya dikkat ediniz:
He looked hard at it. : Ona dikkatle baktı.
He hardly looked at it. : Ona pek bakmadı.

scarcely, almost not (hemen hiç) anlamında kullanılabilir ve yukarıdaki biçimde hardly'nın yerini alabilir: scarcely any/ scarcely ever, vb.
Fakat scarcely daha çok, not quite (pek . . . değil) anlamında kullanılır:
There were scarcely twenty peopte there. : Orada yirmi kişi ya vardı ya yoktu (belki de daha az).
(hardly/scarcely'nin devrik cümleyle kullanımı için 45 ve 342 E'ye bakınız.) barely ayrıca, not more than/ only just (en çok .../... den fazla) değil demektir:

There were barely twenty people there. : Orada yirmi kişi ancak vardı.
I can barely see it. : Şöylece görebiliyorum (pek göremiyorum).


Fiilin devrik yapısı


45 Fiilin belli zamanlardan sonra devrik yapıya girmesi


Daha çok sınırlayıcı ya da olumsuz anlam taşıyan bazı zarf ve zarf takıları, vurgulama amacıyla cümlenin basına konur ve bunları devrik yapıda (yani soru yapısında) fiil izler. Bunların en önemlileri aşağıda gösterilmiştir. Numaralar, hangi paragrafta bir örnek bulunacağını göstermektedir. (Bunların Türkçele­ri, cümle içinde daha iyi anlaşılacaktır.)

hardly ever (Bknz: 38 A, G) on no account
hardly . . . when (342 E) only by
in no circumstances only in this way
neiıtheir/ nor (112 D) only then when
never rarely
no sooner ... than (342 E) scarcely/ ever
not only scarcely ... when
not till seldom
nowhere (36 B) so (112 A)

I haven't got a ticket - Neither/Nor have I. : Biletim yok. - Benim de.
I had never before been asked to accept a bribe. : Daha önce hiç benden rüşvet kabul etmem istenmemişti.
Never before had l been asked to accept a bribe. : Hiç istenmemişti daha önce benden rüşvet kabul etmem.
They not only rob you, they smash everything too. : Adamı yalnız soy­muyorlar, her şeyi de yerle bir ediyorlar.
Not only do they rob you, they smash everything too. : Yalnız soymuyor­lar adamı, her şeyi de yerle bir ediyorlar.
He didn’t realize that he had lost it till he got home. : Eve gidinceye ka­dar onu yitirdiğini farkedemedi.
Not till he got home did he realize that he had lost it. : Eve gidinceye kadar farkedemedi onu yitirdiğini.
This switch must not be touched on any account. : Bu düğmeye kesinlik­le dokunulmamalı.
On no account must this switch be touched. : Kesinlikle dokunulmamalı bu düğmeye

He was able make himself heard only bv shouting. : Ancak bağırarak se­sini duyurabildi.
Only by shouting was he able to make himself heard. : Ancak bağırarak duyurabildi sesini.

This remedy rarely failed . . . : Bu tedavi biçimi pek seyrek sonuçsuz kalmıştır.
Rarely did this remedy fail ... : Pek seyrek sonuçsuz kalmıştı bu tedavi biçimi

He became so suspicious that . . . : öylesine kuşkulandı ki . . .
So suspicious did he become that . . . : öylesine kuşkulandı ki . . .

Ayrıca, bir cümlede bulunan ikinci bir olumsuzluğun, bazen devrik yapıyla birlikte kullanılan nor ile ifade edilebileceğine dikkat ediniz:

He had no money and didn’t know anyone he could borrow from. : Parası yoktu ve ödünç alacağı birini (de) tanımıyordu.
He had no money, nor did he know anyone he could borrow from. : (Devrik cümlenin anlam ayrımını doğal bir cümleyle aktarmak olanağını bulamıyoruz. Türkçe’yi zorlayarak ‘Parası yoktu, ne de tanıyordu ödünç alacağı birini’ diyeceğiz)

Burada neither daha az kullanılan biçimdir.
(Arkalarından fiilin devrik biçimi ile isimden oluşan bir özneyi alan zarf ve zarf takımları (Ör.: Up went the rocket; By the door stood an armed guard) [Çıktı yukarı roket; kapıda duruyordu silahlı bir muhafız) için 36 C, E, F'ye bakınız.)

Hiç yorum yok: