1- Tanıtıcılar (Articles) ve one, a little/ a few, this, that
Tanıtıcılar (Article), ismi belirtmek için isimden önce kullanılan sözcüklerdir. Türkçede belgisiz tanıtıcının (a/an) karşılığı gibi görünen bir sözcüğü varsa da bu, tam olarak belgisiz tanıtıcının görevlerini yapmamaktadır. Belirli tanıtıcı (the) ise dilimizde hiç yoktur. Bu nedenle özellikle İngilizce cümle kurarken İngiliz dilinin duyarlık gösterdiği bu konuda çok dikkatli olmak gerekmektedir.
1 a/an (the indefinite article: belgisiz tanıtıcı)
a biçimi, bir ünsüz, ya da ünsüz gibi okunan ünlü bir sesle başlayan sözcüklerden önce kullanılır:
a man : bir adam
a hat : bir şapka
a university : bir üniversite
a European : bir Avrupalı
a one-way street : tek yönlü bir cadde
an biçimi, bir ünlü (a, e, i, o, u) ya da okunmayan bir h ile başlayan sözcüklerden önce kullanılır:
an apple : bir elma
an island : bir ada
an uncle : bir amca
an egg : bir yumurta
an onion : bir soğan
an hour : bir saat (60 dakika)
an, bir ünlü ile birlikte okunan tek harflerden önce de kullanılır:
an L-plate : bir L plakası
an MP : bir parlamento üyesi
an SOS : bir SOS (es-o-es) [yardım çağrısı]
an x : bir iks (harfi)
a/an, cinslere göre değişmez:
a man : bir adam a woman : bir kadın
an actor : bir aktör an actress : bir aktris
a table : bir masa
2 a/an, şu durumlarda kullanılır:
A İlk kez sözü edilmesi ve belirli bir kişi ya da nesneyi göstermemesi koşuluyla sayılabilen (yani aynısından birden çoğu bulunabilen) tekil bir isimden önce:
I need a visa. : Bana bir vize gerek.
They live in a flat : Bir dairede oturuyorlar.
He bought an ice-cream. : Bir dondurma satın aldı.
B Bir nesne türünün tümüne örnek oluşturmak üzere kullanılan tekil bir bir sayılabilen isimden önce:
A car must be insured. : Bir otomobil sigorta ettirilmelidir. = All cars / Any car must be insured. : Bütün otomobiller / Her tür otomobil sigorta ettirilmelidir.
A child needs love. : Bir çocuğun sevgiye gereksinimi vardır. = All children need /Any child needs love. : Bütün çocukların / Her çocuğun sevgiye gereksinimi vardır.
C Bir isim tamlayıcısı ile. (Bu, meslek adlarını da kapsar.):
İsim tamamlayıcısı (noun complement), bir isim ya da zamiri, yüklem bölgesindeyken tamlayan bir sıfat ya da başka bir isimdir. İsim tamlayıcısı, her zaman isimden sonra gelir. İsimden önce gelerek ismi tamlayan sözcükler sıfat adını aldıkları için tamlayıcı ile sıfatı ayırd etmek kolaydır:
Sıcak çayı severim (I like not tea) cümlesinde sıcak sözcüğü isimden önce geldiği için sıfattır Oysa:
Çayımı sıcak İsterim (I want my tea not) cümlesinde aynı sıcak sözcüğü isimden sonra gelmiştir; aynı zamanda da yüklem takımında bulunmaktadır — yani özne dışındaki sözcükler arasındadır. Bu nedenle ikinci cümledeki sıcak sözcüğü, genel sözcük sınıflandırmasında SIFAT sayılsa da, cümle içindeki işlevi açısından bir TAMLAYICI durumundadır.
It was an earthquake. : Deprem oldu.
She'll be a doctor. : O, doktor olacak.
He is an actor. : O bir aktör.
D Sayısal bazı ifadelerden önce:
a lot of : birçok a couple : birkaç; bir çift
a great many : birçok a great deal of : çok miktarda
a dozen : bir düzine [Ancak one dozen da denebilir.]
E Belirli sayılarda:
a hundred : yüz a thousand : bin
Tam bir sayıdan sonra gelen half (yarım) sözcüğünden önce.
1½ kilos = one and a half kilos ya da a kilo and a half : birbuçuk kilo. Ancak ½ kg = halfa kilodur (half dan önce a yoktur).
Fakat a + half'a da bazen rastlanabilir:
a half holiday : bir yarım tatil
a half portion : bir yarım porsiyon
a halfshare : bir yarı pay
1/3, 1/4, 1/5 vb. ile a'nin kullanılması normal olduğu gibi (a third, a quarter vb) one da kullanılabilir.
F Fiat, hız, orantı vb. ile ilgili ifadelerde:
5p a kilo : kilosu 5 peni
10 p a dozen : düzinesi 10 peni
£1 a metre : metresi 1 sterlin
four times a day : günde dört kez
sixty kilometres an hour : saatte altmış kilometre (Burada a/an = per)
G Tekil, sayılabilen isimlerden önce ünlemlerde:
Such a long queue! : Ne kadar uzun bir kuyruk!
What a pretty girl! : Ne güzel bir kız!
Ancak:
Such long queues! : Ne kadar uzun kuyruklar!
What pretty girlsl! : Ne güzel kızlar!
(Çoğul olduğu için tanıtıcı bulunmuyor.)
H a, Mr/ Mrs/ Miss + soyadı'ndan önce konabilir.
a Mr Smith : Mr Smith diye biri
a Mrs Smith : Mrs Smith diye biri
a Miss Smith : Miss Smith diye biri
a Mr Smith, a man called Smith (Smith adında biri) anlamına gelir ve bu kişiyi konuşucunun tanımadığını ima eder. A'siz Mr Smith, konuşmacının Mr Smith'i tanıdığını ya da onun varlığından haberli olduğunu ima eder.
3 a/an şu durumlarda atılır:
A Çoğul isimlerden önce.
a/an'in çoğul biçimi yoktur. Dolayısıyla, adog'un çoğulu dogs; an egg'in çoğulu ise eggs'dir.
B Sayılamayan isimlerden önce
C Başında bir sıfat bulunmazsa yemek (öğün) adlarından önce:
We have breakfast at eight. : Kahvaltıyı saat sekizde yaparız.
He gave us a good breakfast. : Bize iyi bir kahvaltı çıkardı.
Birşeyi kutlamak için ya da birisinin onuruna verilen özel bir yemek olduğu zaman da tanıtıcı kullanılır:
I was invited to dinner. : (onların evindeki, normal bir) akşam yemeğine çağrıldım. Fakat
I was invited to a dinner given to welcome the new ambassador. : Yeni büyükelçi için verilen hoşgeldin yemeğine çağrıldım.
4 a/an ve one
A a/an ve one (sıfat)
1 Zamanı, uzaklığı, ağırlığı, vb. sayarken ya da ölçerken tekilde hem a/an, hem de one kullanabiliriz:
£1 = a/one pound : bir sterlin
£1,000,000 = ve a/one million pounds : bir milyon sterlin.
Fakat The rent is £100 a week (Kira, ayda 100 sterlin) cümlesindeki a'nin yerine one kullanılamayacağına dikkat ediniz.
Diğer ifade tiplerinde a/an ve one normal olarak birbirlerinin yerine kullanılamazlar, çünkü 'one + isim' normal olarak 'yalnız bir/birden fazla değil' anlamına gelir ve a/an, bu anlama gelmez:
A shotgun is no good. (it is the wrong şort of thing.) : Av tüfeği bir işe yaramaz. (Yanlış silah kullanılıyor.)
One shotgun is no good. (I need two or three.) : Bir tane av tüfeği bir işe yaramaz. (İki ya da üç taneye gereksinimim var.)
2 one'in özel kullanımları
(a) one (sıfat/zamir), another/others ile birlikte kullanılır:
One (boy) wanted to read, another/others wanted to watch TV. : Biri (bir
çocuk) okumak istiyordu, bir başkası/ötekiler TV izlemek istiyordu.
One day he wanted his lunch early, another day he wanted it late. : Bir
gün kahvaltısını erken istiyordu, bir başka gün geç.
(b) one, day/week/month/year/summer/winter (gün/hafta/ay/yıl/ yaz/kış) vb sözcüklerden ya da günün veya ayın adından önce, birşeyin olduğu belirli bir zamana işaret etmek için kullanılır.
One night there was a terrible storm. : Bir gece korkunç bir fırtına vardı. One winter the snow felf early. : Bir kış kar erken yağdı.
One day a telegram arrived. : Bir gün bir telgraf geldi.
(c) one day, 'gelecekteki bir tarihte' anlamında kullanılabilir:
One day you'll be sorry you treated hım so badly. : Bir gün ona bu denli kötü davrandığına pişman olacaksın.
(Some day [anlam aynı] de denebilir.)
B a/an ve one (zamir)
one, a/an'in zamir karşılığıdır:
-Did you get a ticket? : Bilet aldın mı?
-Yes, I managed to get one, : Evet, bir tane alabildim.
Böyle kullanılan one'ın çoğulu, some'dır:
Did you get tickets? : Bilet aldın mı?
Yes, I managed to get some. : Evet, birkaç tane alabildim.
5 a little/a few ve little/few
A a little/little (sıfat), sayılamayan isimlerden önce kullanılırlar:
a little salt/little salt : biraz tuz/az tuz
a few/few (sıfat), çoğul isimlerden önce kullanılır.
a few people/few people : birkaç kişi/az sayıda kişi.
Bu dört yapının hepsi tek başlarına veya of ile birlikte zamir olarak da kullanılabilirler:
Sugar? ~ A little, please. : Şeker? - Biraz rica edeyim.
Only a few of these are any good. : Bunlardan pek azı herhangi bir işe yarar.
B a little/a few (sıfat ve zamir)
a little, az miktarda ya da konuşucunun az kabul ettiği miktarda; a few ise az sayıda ya da konuşucunun az kabul ettiği sayıda demektir, a little/a few'dan önce gelen only, konuşucunun gözünde sayı ya da miktarın gerçekten küçük olduğunu vurgular:
Only a few of our customers have accounts. : Müşterilerimizin pek azının hesabı vardır, (pek azı hesap açtırmıştır)
Fakat a few'un başına konan quite, sayıyı önemli ölçüde artırır:
I have quite a few books on art. (quite a lot of books) :
Sanat üzerine bir hayli kitabım var. (epey kitap)
C little ve few (sıfat ve zamir)
little ve few, az bulunurluğu ya da yokluğu belirtir ve hemen hemen olumsuzun gücüne sahiptir:
There was little time for consultation. : Danışma için çok az zamanımız vardı.
Little is known about the side effects of this drug. : Bu ilacın yan etkilen konusunda pek az (şey) bilinmektedir.
Few towns have such splendid trees. : Pek az kentin böyle harika ağaçları vardır.
Little ve few'un bu kullanımı, daha çok yazı diliyle sınırlıdır. (Bunun nedeni de herhalde konuşma sırasında little ve few'un rahatlıkla a few ve a little ile kanştırılabilmesi olmalıdır.) Dolayısıyla konuşmada little ve few'un yerini normal olarak hardly any alır. Olumsuz fiil + much/many kullanmak olanağı da vardır:
We saw little = We saw hardly anything / We didn't see much, : Pek az şey gördük = Hemen hemen hiçbir şey görmedik / Pek bir şey görmedik.
Tourists come here but few stay overnight. = Tourists come here, but hardly any stay overnight. : Turistler buraya gelir, ama pek azı burada geceler = Turistler buraya gelir, ama hemen hemen hiçbiri burada gecelemez.
Ancak so, very, too, extremely, comparatively, relatively (sırasıyla: o kadar, çok, [gereğinden] çok, son derece, nisbeten, nisbeten ) ve benzeri sözcüklerle nitelendikleri zaman little ve few daha serbest olarak kullanılabilirler. fewer (üstünlük derecesi) de daha serbestçe kullanılabilir.
I'm unwilling to try a drug I know so little about, :
Hakkında bu kadar az şey bildiğim bir ilacı kullanmak istemiyorum.
They have too many technicians, we have too few. :
Onların gereğinden çok, bizim de gereğinden az teknisyenimiz var.
There are fewer butterflies every year. :
Her yıl daha az kelebek oluyor.
D a little/little (zarf)
1 a little (zarf), şu durumlarda kullanılabilir:
(a) fiillerle birlikte:
It rained a little during the night. : Gece biraz yağdı.
They grumbled a little about having to wait. : Beklemek zorunda kaldılar diye biraz homurdandılar.
(b) 'hoşa gitmeyen' bazı sıfat ve zarflarla:
a little anxious : biraz endişeli
a little unwillingly : biraz isteksizce
a little annoyed : biraz canı sıkılmış (casına)
a little impatiently : biraz sabırsızca
(c) sıfat ve zarfların üstünlük dereceleri ile:
The paper should be a little thicker. : Kâğıdın biraz daha kalın olması gerekir.
Can't you walk a little Jaster? : Biraz daha hızlı yürüyemez misin?
rather, (b)'de a little'ın yerini alıp üstünlük derecesinden önce de kullanılabilir ; ancak a little daha yaygındır.
Halk dilinde, yukarıdaki örneklerden tümünde a little yerine a bit kullanılabilir.
2 Biraz resmi konuşma biçiminde little, özellikle better ve more ile birlikte kullanılır:
His second suggestion was little (= not much) better than hisfirst. : ikinci önerisi birinciden pek iyi değildi.
He was little ( = not much) more than a child when his father died : Babası öldüğünde çocuktan pek fazla değildi. (Çocuk sayılacak yaştaydı.)
Biçimsel İngilizcede, little, ayrıca, expect, know, suspect, think gibi bazı fiillerden önce de kullanılabilir:
He little expected to find himself in prison. : Kendini hapisanede bulmayı pek ummuyordu.
He little thought that one day... : Pek düşünmüyordu ki bir gün... (Bir gün ...ceği pek aklından geçmiyordu.)
Aynı zamanda little-known (fazla bilinmeyen) ve little-used (fazla kullanılmamış) gibi bazı sıfatlar da vardır:
a little-known painter : pek tanınmayan bir ressam
a little-used footpath : fazla kullanılmayan/kullanılmamış bir patika
6 the (the definite article: belirtili tanıtıcı)
Belirtili tanıtıcılar ile ilgili ayrıntılı açıklama, aşağıda verilmiştir Biz burada, Türkçe ile İngilizce arasındaki ilişkiler açısından konuya ayrıca değineceğiz.
Belirli kurallar içinde yalnızca belirlenmiş, kesinlikle tanımlanmış veya tanımlanmasına gerek kalmadan hem konuşucu, hem de dinleyici tarafından kuşkuya yer kalmayacak biçimde bilinen isimlerden önce kullanılan tbe'nın Türkçede karşılığı yoktur. Yavaş yavaş bu sıfatının belirtili tanıtıcı rolü almaya başladığı gözlenmekte ise de, bu her zaman için geçerli olamamaktadır.
Tümleç (özellikle düz tümleç) durumundaki isimlerde belirtili tanıtıcı ile belgisiz tanıtıcı arasındaki ayrımı dilimize yatsıtmanın, bir ölçüye kadar olanağı bulunmaktadır. İngilizcede belgisiz tanıtıcı (a/an) alan belirtilmemiş isimler, dilimize yalın halde çevrilirler. Buna karşılık İngilizcede belirtili tanıtıcı (the) alan isimler Türkçeye -i halinde çevrilir:
They saw an aeroplane near their camp. : Kamplarının yakınında bir uçak gördüler (Burada her hangi bir uçak söz konusudur ve İngilizcede an almış, Türkçeye yalın halde çevrilmiştir)
They saw the aeroplane near their camp. : Uçağı kamplarının yakınında gördüler (Burada, hem söyleyenin, hem de dinleyenin bildiği, daha önce aralarında sözünü ettikleri belli bir uçağa gönderme yapılmaktadır. Türkçede bunu, -i hali ile (uçağı) gösteriyoruz.)
Özne durumundaki isimlerde ise a/an normal olarak bir sözcüğü ile çevrilebilir; the karşılığında ise hiçbir sözcük kullanılmaz:
A doctor is going to help him. : Bir doktor (herhangi bir doktor) ona yardım edecek.
The doctor is going to help him.: Doktor (bildiğimiz o doktor) ona yardım edecek.
A Biçim
the, bütün cinsler için tekil ve çoğulda aynıdır:
the boy : erkek çocuk the girl : kız çocuk the day ; gün
the boys : erkek çocuklar the girls : kız çocuklar the days : günler
B Kullanımı
Belirtili tanıtıcı şu durumlarda kullanılır:
1 Bir ya da bir grup nesne tekse ya da tek kabul edildiği zaman:
the earth : dünya the sea : deniz the sky : gök
the equator : ekvator the stars : yıldızlar
2 Kendisinden ikinci kez söz edilmesi sonucu belirlenmiş olan bir isimden önce:
His car struck a tree; you can still see the mark on the tree. : Arabası bir ağaca çarptı; işareti hâlâ ağaçta görebilirsin.
3 Bir takım ya da cümlecik eklenerek belirli duruma getirilmiş bir isimden önce:
the girl in blue : maviler giymiş kız
the man with the banner : sancağı taşıyan adam
the boy that I met : tanıştığım çocuk
the place where I met him : ona rastladığım yer
4 Konumu nedeniyle yalnızca belirli bir nesneyi temsil eden bir isimden önce:
Ann is in the garden. : Ann bahçede, (bu evin bahçesi)
Please pass the wine. : Lütfen şarabı uzat. (masadaki şarap)
Aynı şekilde: the postman : postacı (bize gelen); the car: otomobil (bizim otomobilimiz); the newspaper : gazete (okuduğumuz gazete).
5 Enüstünlük derecesi ile sıfat ya da zamir olarak kullanılan first, second, vb. ve only' den önce:
the first (week) : ilk (hafta)
the best day : en iyi gün
the only way : tek yol
C the + tekil isim, bir hayvan ya da nesne türünü gösterir:
The whale is in danger of becoming extinct. : Balina, yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.
The deep-freeze has made life easierfor housewives. : Dondurucu, evha-nımlarına hayatı kolaylaştırmıştır.
Fakat 'insanoğlu' anlamında kullanılan man'da tanıtıcı yoktur:
If oil supplies run out, man may have to fall back on the horse. : Petrol kaynakları tükenirse, insanoğlu yeniden ata dönmek zorunda kalabilir.
the, belirli bir insan grubunun üyesi için kullanılır:
The small shopkeeper isf indingl ifei ncreasingly difficutt. : Küçük bakkal yaşamı giderek daha zor bulmaktalar.
Yukarıdaki gibi kullanılan the + isim, tekil bir fiil alır. Zamir, he, she veya it'dir:
The first-class traveller pays more so he expects some comfort. : Birinci sınıf yolcusu daha çok para öder, onun için de konfor arar.
D the + sıfat, bir insan grubunu temsil eder:
the old = old people in general : yaşlılar (genelde yaşlı insanlar)
E the, denizlerin, ırmakların, ada topluluklarının, sıra dağların, çoğul ülke adlarının, çöllerin, bölgelerin adını oluşturan özel isimlerden önce kullanılır:
the Atlantic the Netherlands : Hollanda
the Thames : Temz (Nehri) the Sahara
the Azores the Crimea : Kırım (Bölgesi)
the Alps the Riviera
Ayrıca başka birkaç isimden önce:
the City : Londra'nın, şu anda the Mall : Londra Gezisi
ticaret ve mali merkez olan the Sudan : Sudan
en eski bölümü the Hague : Hague
the Strand : (Londra'da) kıyı
the, isim + of + isim'den oluşan adlardan önce de kullanılır:
the Bay of Biscay : Biskay Körfezi
the Gulf of Mexico : Meksika Körfezi
the Cape of Good Hope : Ümit Burnu
the United States of America : Amerika Birleşik Devletleri
the, sıfat + isim'den oluşan adlardan önce kullanılır (sıfat east, west (doğu, batı), vb. olmamak kaydıyla).
the Persian Gulf : Basra Körfezi
the New Forest : New Forest (Yeni Orman)
the High Street : High Caddesi
the, belirli adlarda, east/west vb. sıfatlar + isim'den önce kullanılır:
the East/West End : Doğu/Batı Ucu (İngiltere'nin)
the East/West Indies : Doğu/Batı Hint Adaları
the North/South Pole : Kuzey/Güney Kutbu
ancak the, normalde atılır:
South Af rica : Güney Afrika
North America : Kuzey Amerika
West Germany : Batı Almanya
Ne var ki, east/west vb. isim olduklarından the kullanılır:
the north of Spain : İspanya'nın kuzeyi
the West : Batı (Coğrafi Batı)
the Middle East : Orta Doğu
the West : Batı (Politik açıdan)
Şu ikisini karşılaştırınız:
Go north. : Kuzeye git. (zarf: kuzey yönünde)
He lives in the north. : Kuzeyde oturur. (isim: kuzeyde bir bölge)
F the, sıfat + isim ya da isim + of + isim'den oluşan öteki özel isimlerden önce kullanılır:
the National Galtery : Ulusal Galeri
the Tower of London : Londra Kulesi
Koro, orkestra, pop gruplarının adlarından önce:
the Bach Choir : Bach Korosu
the Philadelphia Orchestra : Filadelfiya Orkestrası
the Beatles : Beatle'lar
ve gazete (the Times) ile gemi (the Great Britain) adlarından önce de kullanılır.
G İnsan adlarıyla birlikte the'nın çok sınırlı bir kullanımı vardır, the + çoğul soyadı, the . . . family (. . . ailesi)' anlamında kullanılabilir:
the Smiths : Smith'ler = Mr ve Mrs Smith (ile çocukları)
the + tekil isim + cümlecik/sıfat takımı bir kişiyi, aynı addaki bir başkasından ayırt etmek için kullanılabilir:
We have two Mr Smiths. Which do you want? ~ I want the Mr Smith who signed this letter. : Bizde iki tane Mr. Smith var. Siz hangisini istiyorsunuz? - Bu mektubu imzalayan Mr. Smith'i.
the, içinde of bulunan ünvanlardan önce kullanılabilir (the Duke of York : York Dükü), fakat öteki ünvan ya da rütbelerden önce kullanılmaz (Lord Olivier, Captain Cook : Lord Olivier, Kaptan Cook). Ancak bir kişiden yalnızca unvanı/rütbesiyle söz ediliyorsa, the kullanılır:
The earl expected . . . : Bey umuyordu ki . . .
The captain ordered . . . : Kaptan emretti . . .
İki ya da daha fazla sayıdaki evlenmemiş kız kardeşe hitap edilirken 'The Misses + soyadı' kullanılır: The Misses Smith.
7 the'nın atılması
A Belirtili tanıtıcı şu durumlarda kullanılmaz:
1 Yukarıda belirtilen durumlar dışında yer adlarından ve insan adlarından önce.
2 Belirli bir anlamda kullanılmaları dışında soyut isimlerden önce:
Men fear death. : Erkekler ölümden korkar, fakat
The death of the Prime Minister left his party without a leader. : Başbakanın ölümü, partisini öndersiz bıraktı.
3 İyelik durumundaki bir isimden ya da bir iyelik sıfatından sonra:
the boy's uncie = the uncie of the boy : oğlanın amcası
it is my (blue) book = The blue book is mine. : O benim mavi kitabım = Mavi kitap benim.
4 Öğün adlarından önce :
The Scots have porridge for breakfast. : İskoçlar kahvaltıda poriç yerler.
Fakat:
The wedding breakfast was held in herfather's house. : Düğün yemeği
kızın evinde verildi.
5 Oyun adlarından önce :
He plays golf : Golf oynar.
6 Normal olarak iyelik sıfatını yeğ tuttuklarından, vücudun parçalarından ve giyim eşyalarından önce:
Raise your right hand. : Sağ elini kaldır.
He took off his coat. : Ceketini çıkardı.
Ancak şu tür cümlelerin
She seized the child's collar. : Çocuğun yakasını kavradı.
I patted his shoulder. : Omuzuna vurdum.
The brick hit John's face. : Tuğla, John'un yüzüne vurdu.
şöyle de ifade edilebileceğine dikkat ediniz:
She seized the child by the collar. : Çocuğu yakasından kavradı.
I patted him on the shoulder. : Omuzuna vurdum.
The brick hit John in the face. : Tuğla, John'un yüzüne vurdu.
Aynı biçimde, edilgen yapıda:
He was hit on the head. : Kafasına vuruldu.
He was cut in the hand. : Eli kesildi.
B Bazı Avrupa dillerinde belirtili tanıtıcının belgisiz çoğul isimlerden önce kullanılabilmesine karşın İngilizcede the'nın böyle kullanılmadığına dikkat ediniz:
Women are expectea to like babies. : Kadınların bebekleri sevmeleri beklenir. (Bütün kadınlar)
Big hotels all over the world are very much the same. : Bütün dünyada büyük oteller birbirlerine bir hayli benzerler.
Birinci örnekte women'ın önüne the koyarsak, belli bir grup kadından söz ettiğimizi belirtmek isteriz.
C Bitkiler ve hayvanlar vb. dünyasını yaratıp harekete geçiren ruh anlamına gelen nature, the'sız kullanılır:
If you interfere with nature you wiil suffer for it. : Doğanın işine karışırsan bunun cezasını ödersin.
8 the'nın home'dan ve church, hospital, prison, school, vb'den önce atılması :
A home
home yalnız başına kullanıldığı, yani başına ya da arkasına betimlcyici bir sözcük gelmediği zaman, the atılır:
He is at home. : O evde.
Yalnız başına kullanılan home bir hareket fiilinden ya da hareket fiili + tümleçten hemen sonra konabilir, yani zarf işlevi görebilir:
He went home. : O eve gitti.
I arrived home after dark. : Eve, karanlıktan sonra vardım.
I sent him home. : Onu eve gönderdim.
Ancak, home'dan önce ya da sonra betimleyici bir sözcük ya da takım bulunursa, herhangi başka bir isim gibi işlem görür:
They went to their new home. : Yeni evlerine gittiler.
We arrived at the bride's home. : Gelinin evine gittik.
For some years this was the home of your gueen. : Birkaç yıl burası, kraliçenizin eviydi.
A mud house was the only home he had ever known. : Çamurdan bir ev, bildiği tek yuvaydı.
İngilizcedekı iki sözcük Türkçeye ev olarak çevrilir: home ve house. Bunlardan house, binanın adıdır Home ise 'yuva' çağrışımı vermektedir:
I bought a house in Erenköy : Erenköy'de bir ev aldım
He İs at home : O evde (ailesiyle birlikte).
B bed, church, court, hospital, prison, school/college/university Ana amaçları için ziyaret edildikleri ya da kullanıldıkları zaman yukarıdaki isimlerden önce the kullanılmaz.
We go:
to bed to sleep or as invalids to hospital as patients
to church to pray to prison as prisoncrs
to court as litigants to school/college/university to
study
(Yatağa yatmak için ya da hasta olarak, hastaneye hasta olarak, kiliseye tapınmak için, hapishaneye mahkum olarak, mahkemeye davacı olarak, okula/koleje/üniversiteye okumak için gideriz.)
Aynı biçimde:
in bed, sleeping or resting in hospital as patients
at church as vvorshippers at school ete as students
in court as vvitnesses ete.
We can be/get back (or be/get home) from school/college/university.
We can leave school, leave hospital, be released /rom prison.
(Yatakta uyur ya da dinleniriz, hastanede hasta, kilisede tapılan kişiler, okulda vb. öğrenci, mahkemede tanık vb. olarak bulunabiliriz. Okulda/kolejde/üniversitede [ya da evde bulunabilir, buralardan geri dönebiliriz. Okul ya da hastaneden çıkabilir, hapishaneden tahliye olabiliriz.)
Bu yerler, başka nedenlerle ziyaret edilir ya da kullanılırsa the gerekli olur:
I went to the church to see the stained glass. : Vitrayı görmek için kiliseye gittim.
He goes to the prison sometimes to give lectures. : Hapisaneye bazen, konferanslar vermek için gider.
C sea
We go to sea as saliors. To be at sea = to be on a voyage (as passengers or crew). (Denize, denizci olarak açılırız. To be at sea = ([yolcu ya da mürettebat olarak] deniz yolculuğunda bulunmak.)
Fakat:
to go to or be at the sea = to go to or be at the seaside (deniz kenarında
bulunmak ya da oraya gitmek.)
We can also live by/near the sea. (Ayrıca deniz kenarında bulunabiliriz.)
D work and office
work = place of work (iş = işyeri) sözcüğü, the'sız kullanılır:
He is on his way to work. : İşe gidiyor.
He is at work. : İşinde/İşinin başında/Çalışıyor.
He isn't back from work yet. : Henüz işten dönmedi.
At work'ün 'working' (çalışıyor) anlamına gelebildiğine dikkat ediniz. Hard at work, working hard (sıkı çalışan, sıkı çalışıyor) demektir:
He is hard at work on a new picture. : Harıl harıl bir resim üzerinde çalışıyor.
office = place of work (büro = işyeri) sözcüğü, the ister:
He is at/in the office : O büroda.
To be in office the'sız, resmi (genellikle politik) bir mevkide bulunmak anlamına gelir. To be out of offıce = to be no longer in power (iktidardan ayrılmak, artık İktidarda olmamak.)
E town
Öznenin ya da konuşanın kendi kentinden söz edilirken the atılabilir:
We go to town sometimes to buy clothes. : Bazen elbise almak için şehre ineriz.
We were in town last Monday. : Geçen Pazartesi şehirdeydik.
9 this/these, that/those (Demonstrative adjectives and pronouns) işaret sıfat ve zamirleri
1. This ve these, temelde, KONUŞANA YAKIN; that ve those ise KONUŞANA UZAK olan nesne veya kişiler için kullanılır. Bu nedenle this bu', these 'bunlar', that şu', those 'şunlar' olarak çevrilebilir.
2. Ancak, Türkçede bazen yakınlık-uzaklık ilişkileri bir yana bırakılarak bu ve şu sözcükleri değişik olarak kullanılabilmektedir, örneğin kendinizin az sonra söyleyeceği bir söz için şu/şunları kullanabiliyoruz.
Şunu iyi bil ki, ben senin oyuncağın değilim. Şunu dinle.
Buna karşılık, karşımızdakinin bir sözü için, karşımızdaki 'uzak' sayılsa da; bu/bunlar zamirini kullanabiliyoruz:
Bunu ben de biliyorum.
Bu tür cümleleri İngilizceye çevirirken, İngilizcede yakınlık-uzaklık etkeninin değişmediğini göz önünde tutmak gerekir, örneğin, yukarıdaki ilk cümleyi BEN söylüyorum ve ben, bana yakınım. Burada this kullanırım:
Şunu dinle. : Listen to this.
Buna karşılık karşımdaki kışı bana oranla benden daha uzaktadır. Dolayısıyla burada that kullanmam gerekir:
Bunu ben de biliyorum. : I know that too.
3. That için kullanılan o ile It için kullanılan o arasındaki ayrıma dikkat ediniz. Aynı sorun, çoğulda da those ile they arasındaki ayrımda vardır:
That ve those, adı üstünde, İŞARET sıfatı/zamiridir. Dolayısıyla bir nesne/kişiye ve nesne/kişi topluluğuna işaret ederken ya da onlara değinirken kullanılır. Buna karşın it ve they, yalnız zamir olarak kullanılırlar; bir ismin önünde bulunmazlar (yani sıfat olarak kullanılmazlar). Bunlar, I, you, he...'nin bulunduğu kümenin elemanıdırlar.
I don't like THAT. : Onu (O gösteıdiğın şeyi) beğenmiyorum.
I don't like IT. : Onu (daha önce adı geçen nesneyi) beğenmiyorum.
A Sıfat olarak kullanıldıklarında bu sözcükler, sayı bakımından ilişkili oldukları isimlerle uyuşurlar. Bunu yapan tek sıfat bunlardır:
This beach was quite empty last year. : Bu plaj geçen yıl oldukça boştu.
This exhibition will be open until the end of May, : Bu sergi, Mayıs'ın sonuna dek açık kalacak.
These people come from that hotel over there. : Bu insanlar, şuradaki otelden geliyorlar.
What does that notice say? : Şu ilanda ne yazılı?
That exhibition closed a month ago. : O sergi bir ay önce kapandı.
He was dismissed on the 13 th. That night the factory went on fire. : Ayın 13'ünde işten kovuldu. O gece fabrika bir yangında gitti.
Do you see those birds at the top of the tree? : Ağaçtaki şu kuşları görüyor musun?
this/these/that/those + isim + of + yours/hers vb. ya da Ann's vb bazen, vurgulama amacıyla your/her vb. + isim yerine kullanılabilir:
This diet of mine/ My diet isn't having much effect. : Benim bu diyet/ Benim diyetim pek etkili olmuyor.
That car of Ann's/ Ann's car is always breaking down. : Ann'in şu arabası/Ann'in arabası hep bozuluyor.
Bu tür tamlamalar her zaman değilse bile genelde olumsuz durumlar için kullanılır.
B this these, that/those'un zamir olarak kullanılması :
This is my umbrella. That's yours. : Bu benim şemsiyem. Şu, seninki.
These are the old classrooms. Those are the new ones. : Bunlar eski derslikler. Şunlar, yenileri.
Who's that (man over there)? ~ That's Tom Jones. : (Şuradaki) şu (adam) kim? ~ Tom Jones.
Bir radyo programından sonra:
That was the concerto in C minor by Vivaldi. : Vivaldi'nin Do minör konçertosunu dinlediniz.
Tanıştırmalarda this is kullanılabilir:
ANN (Tom'a). : This is my brother Hugh : Bu, kardeşim Hugh.
ANN (Hugh'ya) : Hugh, this is Tom Jones. : Hugh, bu Tom Jones.
TELEFONU AÇAN KİŞİ : Good morning. This is/I am Tom Jones. : Günaydın. Ben Tom Jones.
I am, this is'den daha biçimsel olup, telefonu açan kişinin öteki kişiyi tanımadığı zaman daha çok kullanılma olanağına sahiptir. Telefonu açanın adı + here (Tom here : Ben Tom), this is'den daha teklifsizcedir:
those'un arkasından, betimleyici bir ilgi cümleciği gelebilir:
Those who couldn't walk were carried on stretchers. : Yürüyemeyenler sedyelerle taşındı.
this/that, daha önce değinilen bir isim, sözcük takımı ya da cümleciği temsil edebilir:
They're digging up my road. They do this every summer. : Yolumu kazıyorlar. Bunu her yaz yaparlar.
He said I wasn't a good wife. Wasn't that a horribte thing to say? : İyi bir eş olmadığımı söyledi. Bu söylediği korkunç bir laf değil miydi?
C this/ these, that/ those'un one/ones ile birlikte kullanılması
Bir karşılaştırma ya da seçme söz konusuysa, bu işaret sıfatlarından sonra genellikle one/ones zamiri konulur, fakat bu, this vb'den sonra bir sıfat gelmesi durumu dışında zorunlu değildir:
This chair is too low. I'll sit on that (one). : Bu sandalye çok alçak. Ben şuna oturacağım.
I like this (one) best. : Ben en çok bunu beğeniyorum.
I like this blue one/these blue ones. : Ben şu mavi (olanını/olanlarını) beğeniyorum.
Tanıtıcılar (Article), ismi belirtmek için isimden önce kullanılan sözcüklerdir. Türkçede belgisiz tanıtıcının (a/an) karşılığı gibi görünen bir sözcüğü varsa da bu, tam olarak belgisiz tanıtıcının görevlerini yapmamaktadır. Belirli tanıtıcı (the) ise dilimizde hiç yoktur. Bu nedenle özellikle İngilizce cümle kurarken İngiliz dilinin duyarlık gösterdiği bu konuda çok dikkatli olmak gerekmektedir.
1 a/an (the indefinite article: belgisiz tanıtıcı)
a biçimi, bir ünsüz, ya da ünsüz gibi okunan ünlü bir sesle başlayan sözcüklerden önce kullanılır:
a man : bir adam
a hat : bir şapka
a university : bir üniversite
a European : bir Avrupalı
a one-way street : tek yönlü bir cadde
an biçimi, bir ünlü (a, e, i, o, u) ya da okunmayan bir h ile başlayan sözcüklerden önce kullanılır:
an apple : bir elma
an island : bir ada
an uncle : bir amca
an egg : bir yumurta
an onion : bir soğan
an hour : bir saat (60 dakika)
an, bir ünlü ile birlikte okunan tek harflerden önce de kullanılır:
an L-plate : bir L plakası
an MP : bir parlamento üyesi
an SOS : bir SOS (es-o-es) [yardım çağrısı]
an x : bir iks (harfi)
a/an, cinslere göre değişmez:
a man : bir adam a woman : bir kadın
an actor : bir aktör an actress : bir aktris
a table : bir masa
2 a/an, şu durumlarda kullanılır:
A İlk kez sözü edilmesi ve belirli bir kişi ya da nesneyi göstermemesi koşuluyla sayılabilen (yani aynısından birden çoğu bulunabilen) tekil bir isimden önce:
I need a visa. : Bana bir vize gerek.
They live in a flat : Bir dairede oturuyorlar.
He bought an ice-cream. : Bir dondurma satın aldı.
B Bir nesne türünün tümüne örnek oluşturmak üzere kullanılan tekil bir bir sayılabilen isimden önce:
A car must be insured. : Bir otomobil sigorta ettirilmelidir. = All cars / Any car must be insured. : Bütün otomobiller / Her tür otomobil sigorta ettirilmelidir.
A child needs love. : Bir çocuğun sevgiye gereksinimi vardır. = All children need /Any child needs love. : Bütün çocukların / Her çocuğun sevgiye gereksinimi vardır.
C Bir isim tamlayıcısı ile. (Bu, meslek adlarını da kapsar.):
İsim tamamlayıcısı (noun complement), bir isim ya da zamiri, yüklem bölgesindeyken tamlayan bir sıfat ya da başka bir isimdir. İsim tamlayıcısı, her zaman isimden sonra gelir. İsimden önce gelerek ismi tamlayan sözcükler sıfat adını aldıkları için tamlayıcı ile sıfatı ayırd etmek kolaydır:
Sıcak çayı severim (I like not tea) cümlesinde sıcak sözcüğü isimden önce geldiği için sıfattır Oysa:
Çayımı sıcak İsterim (I want my tea not) cümlesinde aynı sıcak sözcüğü isimden sonra gelmiştir; aynı zamanda da yüklem takımında bulunmaktadır — yani özne dışındaki sözcükler arasındadır. Bu nedenle ikinci cümledeki sıcak sözcüğü, genel sözcük sınıflandırmasında SIFAT sayılsa da, cümle içindeki işlevi açısından bir TAMLAYICI durumundadır.
It was an earthquake. : Deprem oldu.
She'll be a doctor. : O, doktor olacak.
He is an actor. : O bir aktör.
D Sayısal bazı ifadelerden önce:
a lot of : birçok a couple : birkaç; bir çift
a great many : birçok a great deal of : çok miktarda
a dozen : bir düzine [Ancak one dozen da denebilir.]
E Belirli sayılarda:
a hundred : yüz a thousand : bin
Tam bir sayıdan sonra gelen half (yarım) sözcüğünden önce.
1½ kilos = one and a half kilos ya da a kilo and a half : birbuçuk kilo. Ancak ½ kg = halfa kilodur (half dan önce a yoktur).
Fakat a + half'a da bazen rastlanabilir:
a half holiday : bir yarım tatil
a half portion : bir yarım porsiyon
a halfshare : bir yarı pay
1/3, 1/4, 1/5 vb. ile a'nin kullanılması normal olduğu gibi (a third, a quarter vb) one da kullanılabilir.
F Fiat, hız, orantı vb. ile ilgili ifadelerde:
5p a kilo : kilosu 5 peni
10 p a dozen : düzinesi 10 peni
£1 a metre : metresi 1 sterlin
four times a day : günde dört kez
sixty kilometres an hour : saatte altmış kilometre (Burada a/an = per)
G Tekil, sayılabilen isimlerden önce ünlemlerde:
Such a long queue! : Ne kadar uzun bir kuyruk!
What a pretty girl! : Ne güzel bir kız!
Ancak:
Such long queues! : Ne kadar uzun kuyruklar!
What pretty girlsl! : Ne güzel kızlar!
(Çoğul olduğu için tanıtıcı bulunmuyor.)
H a, Mr/ Mrs/ Miss + soyadı'ndan önce konabilir.
a Mr Smith : Mr Smith diye biri
a Mrs Smith : Mrs Smith diye biri
a Miss Smith : Miss Smith diye biri
a Mr Smith, a man called Smith (Smith adında biri) anlamına gelir ve bu kişiyi konuşucunun tanımadığını ima eder. A'siz Mr Smith, konuşmacının Mr Smith'i tanıdığını ya da onun varlığından haberli olduğunu ima eder.
3 a/an şu durumlarda atılır:
A Çoğul isimlerden önce.
a/an'in çoğul biçimi yoktur. Dolayısıyla, adog'un çoğulu dogs; an egg'in çoğulu ise eggs'dir.
B Sayılamayan isimlerden önce
C Başında bir sıfat bulunmazsa yemek (öğün) adlarından önce:
We have breakfast at eight. : Kahvaltıyı saat sekizde yaparız.
He gave us a good breakfast. : Bize iyi bir kahvaltı çıkardı.
Birşeyi kutlamak için ya da birisinin onuruna verilen özel bir yemek olduğu zaman da tanıtıcı kullanılır:
I was invited to dinner. : (onların evindeki, normal bir) akşam yemeğine çağrıldım. Fakat
I was invited to a dinner given to welcome the new ambassador. : Yeni büyükelçi için verilen hoşgeldin yemeğine çağrıldım.
4 a/an ve one
A a/an ve one (sıfat)
1 Zamanı, uzaklığı, ağırlığı, vb. sayarken ya da ölçerken tekilde hem a/an, hem de one kullanabiliriz:
£1 = a/one pound : bir sterlin
£1,000,000 = ve a/one million pounds : bir milyon sterlin.
Fakat The rent is £100 a week (Kira, ayda 100 sterlin) cümlesindeki a'nin yerine one kullanılamayacağına dikkat ediniz.
Diğer ifade tiplerinde a/an ve one normal olarak birbirlerinin yerine kullanılamazlar, çünkü 'one + isim' normal olarak 'yalnız bir/birden fazla değil' anlamına gelir ve a/an, bu anlama gelmez:
A shotgun is no good. (it is the wrong şort of thing.) : Av tüfeği bir işe yaramaz. (Yanlış silah kullanılıyor.)
One shotgun is no good. (I need two or three.) : Bir tane av tüfeği bir işe yaramaz. (İki ya da üç taneye gereksinimim var.)
2 one'in özel kullanımları
(a) one (sıfat/zamir), another/others ile birlikte kullanılır:
One (boy) wanted to read, another/others wanted to watch TV. : Biri (bir
çocuk) okumak istiyordu, bir başkası/ötekiler TV izlemek istiyordu.
One day he wanted his lunch early, another day he wanted it late. : Bir
gün kahvaltısını erken istiyordu, bir başka gün geç.
(b) one, day/week/month/year/summer/winter (gün/hafta/ay/yıl/ yaz/kış) vb sözcüklerden ya da günün veya ayın adından önce, birşeyin olduğu belirli bir zamana işaret etmek için kullanılır.
One night there was a terrible storm. : Bir gece korkunç bir fırtına vardı. One winter the snow felf early. : Bir kış kar erken yağdı.
One day a telegram arrived. : Bir gün bir telgraf geldi.
(c) one day, 'gelecekteki bir tarihte' anlamında kullanılabilir:
One day you'll be sorry you treated hım so badly. : Bir gün ona bu denli kötü davrandığına pişman olacaksın.
(Some day [anlam aynı] de denebilir.)
B a/an ve one (zamir)
one, a/an'in zamir karşılığıdır:
-Did you get a ticket? : Bilet aldın mı?
-Yes, I managed to get one, : Evet, bir tane alabildim.
Böyle kullanılan one'ın çoğulu, some'dır:
Did you get tickets? : Bilet aldın mı?
Yes, I managed to get some. : Evet, birkaç tane alabildim.
5 a little/a few ve little/few
A a little/little (sıfat), sayılamayan isimlerden önce kullanılırlar:
a little salt/little salt : biraz tuz/az tuz
a few/few (sıfat), çoğul isimlerden önce kullanılır.
a few people/few people : birkaç kişi/az sayıda kişi.
Bu dört yapının hepsi tek başlarına veya of ile birlikte zamir olarak da kullanılabilirler:
Sugar? ~ A little, please. : Şeker? - Biraz rica edeyim.
Only a few of these are any good. : Bunlardan pek azı herhangi bir işe yarar.
B a little/a few (sıfat ve zamir)
a little, az miktarda ya da konuşucunun az kabul ettiği miktarda; a few ise az sayıda ya da konuşucunun az kabul ettiği sayıda demektir, a little/a few'dan önce gelen only, konuşucunun gözünde sayı ya da miktarın gerçekten küçük olduğunu vurgular:
Only a few of our customers have accounts. : Müşterilerimizin pek azının hesabı vardır, (pek azı hesap açtırmıştır)
Fakat a few'un başına konan quite, sayıyı önemli ölçüde artırır:
I have quite a few books on art. (quite a lot of books) :
Sanat üzerine bir hayli kitabım var. (epey kitap)
C little ve few (sıfat ve zamir)
little ve few, az bulunurluğu ya da yokluğu belirtir ve hemen hemen olumsuzun gücüne sahiptir:
There was little time for consultation. : Danışma için çok az zamanımız vardı.
Little is known about the side effects of this drug. : Bu ilacın yan etkilen konusunda pek az (şey) bilinmektedir.
Few towns have such splendid trees. : Pek az kentin böyle harika ağaçları vardır.
Little ve few'un bu kullanımı, daha çok yazı diliyle sınırlıdır. (Bunun nedeni de herhalde konuşma sırasında little ve few'un rahatlıkla a few ve a little ile kanştırılabilmesi olmalıdır.) Dolayısıyla konuşmada little ve few'un yerini normal olarak hardly any alır. Olumsuz fiil + much/many kullanmak olanağı da vardır:
We saw little = We saw hardly anything / We didn't see much, : Pek az şey gördük = Hemen hemen hiçbir şey görmedik / Pek bir şey görmedik.
Tourists come here but few stay overnight. = Tourists come here, but hardly any stay overnight. : Turistler buraya gelir, ama pek azı burada geceler = Turistler buraya gelir, ama hemen hemen hiçbiri burada gecelemez.
Ancak so, very, too, extremely, comparatively, relatively (sırasıyla: o kadar, çok, [gereğinden] çok, son derece, nisbeten, nisbeten ) ve benzeri sözcüklerle nitelendikleri zaman little ve few daha serbest olarak kullanılabilirler. fewer (üstünlük derecesi) de daha serbestçe kullanılabilir.
I'm unwilling to try a drug I know so little about, :
Hakkında bu kadar az şey bildiğim bir ilacı kullanmak istemiyorum.
They have too many technicians, we have too few. :
Onların gereğinden çok, bizim de gereğinden az teknisyenimiz var.
There are fewer butterflies every year. :
Her yıl daha az kelebek oluyor.
D a little/little (zarf)
1 a little (zarf), şu durumlarda kullanılabilir:
(a) fiillerle birlikte:
It rained a little during the night. : Gece biraz yağdı.
They grumbled a little about having to wait. : Beklemek zorunda kaldılar diye biraz homurdandılar.
(b) 'hoşa gitmeyen' bazı sıfat ve zarflarla:
a little anxious : biraz endişeli
a little unwillingly : biraz isteksizce
a little annoyed : biraz canı sıkılmış (casına)
a little impatiently : biraz sabırsızca
(c) sıfat ve zarfların üstünlük dereceleri ile:
The paper should be a little thicker. : Kâğıdın biraz daha kalın olması gerekir.
Can't you walk a little Jaster? : Biraz daha hızlı yürüyemez misin?
rather, (b)'de a little'ın yerini alıp üstünlük derecesinden önce de kullanılabilir ; ancak a little daha yaygındır.
Halk dilinde, yukarıdaki örneklerden tümünde a little yerine a bit kullanılabilir.
2 Biraz resmi konuşma biçiminde little, özellikle better ve more ile birlikte kullanılır:
His second suggestion was little (= not much) better than hisfirst. : ikinci önerisi birinciden pek iyi değildi.
He was little ( = not much) more than a child when his father died : Babası öldüğünde çocuktan pek fazla değildi. (Çocuk sayılacak yaştaydı.)
Biçimsel İngilizcede, little, ayrıca, expect, know, suspect, think gibi bazı fiillerden önce de kullanılabilir:
He little expected to find himself in prison. : Kendini hapisanede bulmayı pek ummuyordu.
He little thought that one day... : Pek düşünmüyordu ki bir gün... (Bir gün ...ceği pek aklından geçmiyordu.)
Aynı zamanda little-known (fazla bilinmeyen) ve little-used (fazla kullanılmamış) gibi bazı sıfatlar da vardır:
a little-known painter : pek tanınmayan bir ressam
a little-used footpath : fazla kullanılmayan/kullanılmamış bir patika
6 the (the definite article: belirtili tanıtıcı)
Belirtili tanıtıcılar ile ilgili ayrıntılı açıklama, aşağıda verilmiştir Biz burada, Türkçe ile İngilizce arasındaki ilişkiler açısından konuya ayrıca değineceğiz.
Belirli kurallar içinde yalnızca belirlenmiş, kesinlikle tanımlanmış veya tanımlanmasına gerek kalmadan hem konuşucu, hem de dinleyici tarafından kuşkuya yer kalmayacak biçimde bilinen isimlerden önce kullanılan tbe'nın Türkçede karşılığı yoktur. Yavaş yavaş bu sıfatının belirtili tanıtıcı rolü almaya başladığı gözlenmekte ise de, bu her zaman için geçerli olamamaktadır.
Tümleç (özellikle düz tümleç) durumundaki isimlerde belirtili tanıtıcı ile belgisiz tanıtıcı arasındaki ayrımı dilimize yatsıtmanın, bir ölçüye kadar olanağı bulunmaktadır. İngilizcede belgisiz tanıtıcı (a/an) alan belirtilmemiş isimler, dilimize yalın halde çevrilirler. Buna karşılık İngilizcede belirtili tanıtıcı (the) alan isimler Türkçeye -i halinde çevrilir:
They saw an aeroplane near their camp. : Kamplarının yakınında bir uçak gördüler (Burada her hangi bir uçak söz konusudur ve İngilizcede an almış, Türkçeye yalın halde çevrilmiştir)
They saw the aeroplane near their camp. : Uçağı kamplarının yakınında gördüler (Burada, hem söyleyenin, hem de dinleyenin bildiği, daha önce aralarında sözünü ettikleri belli bir uçağa gönderme yapılmaktadır. Türkçede bunu, -i hali ile (uçağı) gösteriyoruz.)
Özne durumundaki isimlerde ise a/an normal olarak bir sözcüğü ile çevrilebilir; the karşılığında ise hiçbir sözcük kullanılmaz:
A doctor is going to help him. : Bir doktor (herhangi bir doktor) ona yardım edecek.
The doctor is going to help him.: Doktor (bildiğimiz o doktor) ona yardım edecek.
A Biçim
the, bütün cinsler için tekil ve çoğulda aynıdır:
the boy : erkek çocuk the girl : kız çocuk the day ; gün
the boys : erkek çocuklar the girls : kız çocuklar the days : günler
B Kullanımı
Belirtili tanıtıcı şu durumlarda kullanılır:
1 Bir ya da bir grup nesne tekse ya da tek kabul edildiği zaman:
the earth : dünya the sea : deniz the sky : gök
the equator : ekvator the stars : yıldızlar
2 Kendisinden ikinci kez söz edilmesi sonucu belirlenmiş olan bir isimden önce:
His car struck a tree; you can still see the mark on the tree. : Arabası bir ağaca çarptı; işareti hâlâ ağaçta görebilirsin.
3 Bir takım ya da cümlecik eklenerek belirli duruma getirilmiş bir isimden önce:
the girl in blue : maviler giymiş kız
the man with the banner : sancağı taşıyan adam
the boy that I met : tanıştığım çocuk
the place where I met him : ona rastladığım yer
4 Konumu nedeniyle yalnızca belirli bir nesneyi temsil eden bir isimden önce:
Ann is in the garden. : Ann bahçede, (bu evin bahçesi)
Please pass the wine. : Lütfen şarabı uzat. (masadaki şarap)
Aynı şekilde: the postman : postacı (bize gelen); the car: otomobil (bizim otomobilimiz); the newspaper : gazete (okuduğumuz gazete).
5 Enüstünlük derecesi ile sıfat ya da zamir olarak kullanılan first, second, vb. ve only' den önce:
the first (week) : ilk (hafta)
the best day : en iyi gün
the only way : tek yol
C the + tekil isim, bir hayvan ya da nesne türünü gösterir:
The whale is in danger of becoming extinct. : Balina, yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.
The deep-freeze has made life easierfor housewives. : Dondurucu, evha-nımlarına hayatı kolaylaştırmıştır.
Fakat 'insanoğlu' anlamında kullanılan man'da tanıtıcı yoktur:
If oil supplies run out, man may have to fall back on the horse. : Petrol kaynakları tükenirse, insanoğlu yeniden ata dönmek zorunda kalabilir.
the, belirli bir insan grubunun üyesi için kullanılır:
The small shopkeeper isf indingl ifei ncreasingly difficutt. : Küçük bakkal yaşamı giderek daha zor bulmaktalar.
Yukarıdaki gibi kullanılan the + isim, tekil bir fiil alır. Zamir, he, she veya it'dir:
The first-class traveller pays more so he expects some comfort. : Birinci sınıf yolcusu daha çok para öder, onun için de konfor arar.
D the + sıfat, bir insan grubunu temsil eder:
the old = old people in general : yaşlılar (genelde yaşlı insanlar)
E the, denizlerin, ırmakların, ada topluluklarının, sıra dağların, çoğul ülke adlarının, çöllerin, bölgelerin adını oluşturan özel isimlerden önce kullanılır:
the Atlantic the Netherlands : Hollanda
the Thames : Temz (Nehri) the Sahara
the Azores the Crimea : Kırım (Bölgesi)
the Alps the Riviera
Ayrıca başka birkaç isimden önce:
the City : Londra'nın, şu anda the Mall : Londra Gezisi
ticaret ve mali merkez olan the Sudan : Sudan
en eski bölümü the Hague : Hague
the Strand : (Londra'da) kıyı
the, isim + of + isim'den oluşan adlardan önce de kullanılır:
the Bay of Biscay : Biskay Körfezi
the Gulf of Mexico : Meksika Körfezi
the Cape of Good Hope : Ümit Burnu
the United States of America : Amerika Birleşik Devletleri
the, sıfat + isim'den oluşan adlardan önce kullanılır (sıfat east, west (doğu, batı), vb. olmamak kaydıyla).
the Persian Gulf : Basra Körfezi
the New Forest : New Forest (Yeni Orman)
the High Street : High Caddesi
the, belirli adlarda, east/west vb. sıfatlar + isim'den önce kullanılır:
the East/West End : Doğu/Batı Ucu (İngiltere'nin)
the East/West Indies : Doğu/Batı Hint Adaları
the North/South Pole : Kuzey/Güney Kutbu
ancak the, normalde atılır:
South Af rica : Güney Afrika
North America : Kuzey Amerika
West Germany : Batı Almanya
Ne var ki, east/west vb. isim olduklarından the kullanılır:
the north of Spain : İspanya'nın kuzeyi
the West : Batı (Coğrafi Batı)
the Middle East : Orta Doğu
the West : Batı (Politik açıdan)
Şu ikisini karşılaştırınız:
Go north. : Kuzeye git. (zarf: kuzey yönünde)
He lives in the north. : Kuzeyde oturur. (isim: kuzeyde bir bölge)
F the, sıfat + isim ya da isim + of + isim'den oluşan öteki özel isimlerden önce kullanılır:
the National Galtery : Ulusal Galeri
the Tower of London : Londra Kulesi
Koro, orkestra, pop gruplarının adlarından önce:
the Bach Choir : Bach Korosu
the Philadelphia Orchestra : Filadelfiya Orkestrası
the Beatles : Beatle'lar
ve gazete (the Times) ile gemi (the Great Britain) adlarından önce de kullanılır.
G İnsan adlarıyla birlikte the'nın çok sınırlı bir kullanımı vardır, the + çoğul soyadı, the . . . family (. . . ailesi)' anlamında kullanılabilir:
the Smiths : Smith'ler = Mr ve Mrs Smith (ile çocukları)
the + tekil isim + cümlecik/sıfat takımı bir kişiyi, aynı addaki bir başkasından ayırt etmek için kullanılabilir:
We have two Mr Smiths. Which do you want? ~ I want the Mr Smith who signed this letter. : Bizde iki tane Mr. Smith var. Siz hangisini istiyorsunuz? - Bu mektubu imzalayan Mr. Smith'i.
the, içinde of bulunan ünvanlardan önce kullanılabilir (the Duke of York : York Dükü), fakat öteki ünvan ya da rütbelerden önce kullanılmaz (Lord Olivier, Captain Cook : Lord Olivier, Kaptan Cook). Ancak bir kişiden yalnızca unvanı/rütbesiyle söz ediliyorsa, the kullanılır:
The earl expected . . . : Bey umuyordu ki . . .
The captain ordered . . . : Kaptan emretti . . .
İki ya da daha fazla sayıdaki evlenmemiş kız kardeşe hitap edilirken 'The Misses + soyadı' kullanılır: The Misses Smith.
7 the'nın atılması
A Belirtili tanıtıcı şu durumlarda kullanılmaz:
1 Yukarıda belirtilen durumlar dışında yer adlarından ve insan adlarından önce.
2 Belirli bir anlamda kullanılmaları dışında soyut isimlerden önce:
Men fear death. : Erkekler ölümden korkar, fakat
The death of the Prime Minister left his party without a leader. : Başbakanın ölümü, partisini öndersiz bıraktı.
3 İyelik durumundaki bir isimden ya da bir iyelik sıfatından sonra:
the boy's uncie = the uncie of the boy : oğlanın amcası
it is my (blue) book = The blue book is mine. : O benim mavi kitabım = Mavi kitap benim.
4 Öğün adlarından önce :
The Scots have porridge for breakfast. : İskoçlar kahvaltıda poriç yerler.
Fakat:
The wedding breakfast was held in herfather's house. : Düğün yemeği
kızın evinde verildi.
5 Oyun adlarından önce :
He plays golf : Golf oynar.
6 Normal olarak iyelik sıfatını yeğ tuttuklarından, vücudun parçalarından ve giyim eşyalarından önce:
Raise your right hand. : Sağ elini kaldır.
He took off his coat. : Ceketini çıkardı.
Ancak şu tür cümlelerin
She seized the child's collar. : Çocuğun yakasını kavradı.
I patted his shoulder. : Omuzuna vurdum.
The brick hit John's face. : Tuğla, John'un yüzüne vurdu.
şöyle de ifade edilebileceğine dikkat ediniz:
She seized the child by the collar. : Çocuğu yakasından kavradı.
I patted him on the shoulder. : Omuzuna vurdum.
The brick hit John in the face. : Tuğla, John'un yüzüne vurdu.
Aynı biçimde, edilgen yapıda:
He was hit on the head. : Kafasına vuruldu.
He was cut in the hand. : Eli kesildi.
B Bazı Avrupa dillerinde belirtili tanıtıcının belgisiz çoğul isimlerden önce kullanılabilmesine karşın İngilizcede the'nın böyle kullanılmadığına dikkat ediniz:
Women are expectea to like babies. : Kadınların bebekleri sevmeleri beklenir. (Bütün kadınlar)
Big hotels all over the world are very much the same. : Bütün dünyada büyük oteller birbirlerine bir hayli benzerler.
Birinci örnekte women'ın önüne the koyarsak, belli bir grup kadından söz ettiğimizi belirtmek isteriz.
C Bitkiler ve hayvanlar vb. dünyasını yaratıp harekete geçiren ruh anlamına gelen nature, the'sız kullanılır:
If you interfere with nature you wiil suffer for it. : Doğanın işine karışırsan bunun cezasını ödersin.
8 the'nın home'dan ve church, hospital, prison, school, vb'den önce atılması :
A home
home yalnız başına kullanıldığı, yani başına ya da arkasına betimlcyici bir sözcük gelmediği zaman, the atılır:
He is at home. : O evde.
Yalnız başına kullanılan home bir hareket fiilinden ya da hareket fiili + tümleçten hemen sonra konabilir, yani zarf işlevi görebilir:
He went home. : O eve gitti.
I arrived home after dark. : Eve, karanlıktan sonra vardım.
I sent him home. : Onu eve gönderdim.
Ancak, home'dan önce ya da sonra betimleyici bir sözcük ya da takım bulunursa, herhangi başka bir isim gibi işlem görür:
They went to their new home. : Yeni evlerine gittiler.
We arrived at the bride's home. : Gelinin evine gittik.
For some years this was the home of your gueen. : Birkaç yıl burası, kraliçenizin eviydi.
A mud house was the only home he had ever known. : Çamurdan bir ev, bildiği tek yuvaydı.
İngilizcedekı iki sözcük Türkçeye ev olarak çevrilir: home ve house. Bunlardan house, binanın adıdır Home ise 'yuva' çağrışımı vermektedir:
I bought a house in Erenköy : Erenköy'de bir ev aldım
He İs at home : O evde (ailesiyle birlikte).
B bed, church, court, hospital, prison, school/college/university Ana amaçları için ziyaret edildikleri ya da kullanıldıkları zaman yukarıdaki isimlerden önce the kullanılmaz.
We go:
to bed to sleep or as invalids to hospital as patients
to church to pray to prison as prisoncrs
to court as litigants to school/college/university to
study
(Yatağa yatmak için ya da hasta olarak, hastaneye hasta olarak, kiliseye tapınmak için, hapishaneye mahkum olarak, mahkemeye davacı olarak, okula/koleje/üniversiteye okumak için gideriz.)
Aynı biçimde:
in bed, sleeping or resting in hospital as patients
at church as vvorshippers at school ete as students
in court as vvitnesses ete.
We can be/get back (or be/get home) from school/college/university.
We can leave school, leave hospital, be released /rom prison.
(Yatakta uyur ya da dinleniriz, hastanede hasta, kilisede tapılan kişiler, okulda vb. öğrenci, mahkemede tanık vb. olarak bulunabiliriz. Okulda/kolejde/üniversitede [ya da evde bulunabilir, buralardan geri dönebiliriz. Okul ya da hastaneden çıkabilir, hapishaneden tahliye olabiliriz.)
Bu yerler, başka nedenlerle ziyaret edilir ya da kullanılırsa the gerekli olur:
I went to the church to see the stained glass. : Vitrayı görmek için kiliseye gittim.
He goes to the prison sometimes to give lectures. : Hapisaneye bazen, konferanslar vermek için gider.
C sea
We go to sea as saliors. To be at sea = to be on a voyage (as passengers or crew). (Denize, denizci olarak açılırız. To be at sea = ([yolcu ya da mürettebat olarak] deniz yolculuğunda bulunmak.)
Fakat:
to go to or be at the sea = to go to or be at the seaside (deniz kenarında
bulunmak ya da oraya gitmek.)
We can also live by/near the sea. (Ayrıca deniz kenarında bulunabiliriz.)
D work and office
work = place of work (iş = işyeri) sözcüğü, the'sız kullanılır:
He is on his way to work. : İşe gidiyor.
He is at work. : İşinde/İşinin başında/Çalışıyor.
He isn't back from work yet. : Henüz işten dönmedi.
At work'ün 'working' (çalışıyor) anlamına gelebildiğine dikkat ediniz. Hard at work, working hard (sıkı çalışan, sıkı çalışıyor) demektir:
He is hard at work on a new picture. : Harıl harıl bir resim üzerinde çalışıyor.
office = place of work (büro = işyeri) sözcüğü, the ister:
He is at/in the office : O büroda.
To be in office the'sız, resmi (genellikle politik) bir mevkide bulunmak anlamına gelir. To be out of offıce = to be no longer in power (iktidardan ayrılmak, artık İktidarda olmamak.)
E town
Öznenin ya da konuşanın kendi kentinden söz edilirken the atılabilir:
We go to town sometimes to buy clothes. : Bazen elbise almak için şehre ineriz.
We were in town last Monday. : Geçen Pazartesi şehirdeydik.
9 this/these, that/those (Demonstrative adjectives and pronouns) işaret sıfat ve zamirleri
1. This ve these, temelde, KONUŞANA YAKIN; that ve those ise KONUŞANA UZAK olan nesne veya kişiler için kullanılır. Bu nedenle this bu', these 'bunlar', that şu', those 'şunlar' olarak çevrilebilir.
2. Ancak, Türkçede bazen yakınlık-uzaklık ilişkileri bir yana bırakılarak bu ve şu sözcükleri değişik olarak kullanılabilmektedir, örneğin kendinizin az sonra söyleyeceği bir söz için şu/şunları kullanabiliyoruz.
Şunu iyi bil ki, ben senin oyuncağın değilim. Şunu dinle.
Buna karşılık, karşımızdakinin bir sözü için, karşımızdaki 'uzak' sayılsa da; bu/bunlar zamirini kullanabiliyoruz:
Bunu ben de biliyorum.
Bu tür cümleleri İngilizceye çevirirken, İngilizcede yakınlık-uzaklık etkeninin değişmediğini göz önünde tutmak gerekir, örneğin, yukarıdaki ilk cümleyi BEN söylüyorum ve ben, bana yakınım. Burada this kullanırım:
Şunu dinle. : Listen to this.
Buna karşılık karşımdaki kışı bana oranla benden daha uzaktadır. Dolayısıyla burada that kullanmam gerekir:
Bunu ben de biliyorum. : I know that too.
3. That için kullanılan o ile It için kullanılan o arasındaki ayrıma dikkat ediniz. Aynı sorun, çoğulda da those ile they arasındaki ayrımda vardır:
That ve those, adı üstünde, İŞARET sıfatı/zamiridir. Dolayısıyla bir nesne/kişiye ve nesne/kişi topluluğuna işaret ederken ya da onlara değinirken kullanılır. Buna karşın it ve they, yalnız zamir olarak kullanılırlar; bir ismin önünde bulunmazlar (yani sıfat olarak kullanılmazlar). Bunlar, I, you, he...'nin bulunduğu kümenin elemanıdırlar.
I don't like THAT. : Onu (O gösteıdiğın şeyi) beğenmiyorum.
I don't like IT. : Onu (daha önce adı geçen nesneyi) beğenmiyorum.
A Sıfat olarak kullanıldıklarında bu sözcükler, sayı bakımından ilişkili oldukları isimlerle uyuşurlar. Bunu yapan tek sıfat bunlardır:
This beach was quite empty last year. : Bu plaj geçen yıl oldukça boştu.
This exhibition will be open until the end of May, : Bu sergi, Mayıs'ın sonuna dek açık kalacak.
These people come from that hotel over there. : Bu insanlar, şuradaki otelden geliyorlar.
What does that notice say? : Şu ilanda ne yazılı?
That exhibition closed a month ago. : O sergi bir ay önce kapandı.
He was dismissed on the 13 th. That night the factory went on fire. : Ayın 13'ünde işten kovuldu. O gece fabrika bir yangında gitti.
Do you see those birds at the top of the tree? : Ağaçtaki şu kuşları görüyor musun?
this/these/that/those + isim + of + yours/hers vb. ya da Ann's vb bazen, vurgulama amacıyla your/her vb. + isim yerine kullanılabilir:
This diet of mine/ My diet isn't having much effect. : Benim bu diyet/ Benim diyetim pek etkili olmuyor.
That car of Ann's/ Ann's car is always breaking down. : Ann'in şu arabası/Ann'in arabası hep bozuluyor.
Bu tür tamlamalar her zaman değilse bile genelde olumsuz durumlar için kullanılır.
B this these, that/those'un zamir olarak kullanılması :
This is my umbrella. That's yours. : Bu benim şemsiyem. Şu, seninki.
These are the old classrooms. Those are the new ones. : Bunlar eski derslikler. Şunlar, yenileri.
Who's that (man over there)? ~ That's Tom Jones. : (Şuradaki) şu (adam) kim? ~ Tom Jones.
Bir radyo programından sonra:
That was the concerto in C minor by Vivaldi. : Vivaldi'nin Do minör konçertosunu dinlediniz.
Tanıştırmalarda this is kullanılabilir:
ANN (Tom'a). : This is my brother Hugh : Bu, kardeşim Hugh.
ANN (Hugh'ya) : Hugh, this is Tom Jones. : Hugh, bu Tom Jones.
TELEFONU AÇAN KİŞİ : Good morning. This is/I am Tom Jones. : Günaydın. Ben Tom Jones.
I am, this is'den daha biçimsel olup, telefonu açan kişinin öteki kişiyi tanımadığı zaman daha çok kullanılma olanağına sahiptir. Telefonu açanın adı + here (Tom here : Ben Tom), this is'den daha teklifsizcedir:
those'un arkasından, betimleyici bir ilgi cümleciği gelebilir:
Those who couldn't walk were carried on stretchers. : Yürüyemeyenler sedyelerle taşındı.
this/that, daha önce değinilen bir isim, sözcük takımı ya da cümleciği temsil edebilir:
They're digging up my road. They do this every summer. : Yolumu kazıyorlar. Bunu her yaz yaparlar.
He said I wasn't a good wife. Wasn't that a horribte thing to say? : İyi bir eş olmadığımı söyledi. Bu söylediği korkunç bir laf değil miydi?
C this/ these, that/ those'un one/ones ile birlikte kullanılması
Bir karşılaştırma ya da seçme söz konusuysa, bu işaret sıfatlarından sonra genellikle one/ones zamiri konulur, fakat bu, this vb'den sonra bir sıfat gelmesi durumu dışında zorunlu değildir:
This chair is too low. I'll sit on that (one). : Bu sandalye çok alçak. Ben şuna oturacağım.
I like this (one) best. : Ben en çok bunu beğeniyorum.
I like this blue one/these blue ones. : Ben şu mavi (olanını/olanlarını) beğeniyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder